Hangi Yol

“Seni kötü yollara iten tek şey düşüncelerindir, ayakların değil.” Sözünü kendimize başlangıç rotası olarak alalım. Fotoğraftaki sözle ilk bakışta bir anlam bağı kuramamış olabilirsiniz ama şöyle izah edelim; Düşünce soyut bir kavram yani elimizle tutamayız, gözlerimizle göremeyiz,hatta gül gibi kokusu bile olsa koklayamayız. Ama yürümek harekete geçmektir. Yani somut bir şey. Eğer kafamızdaki düşünceler iyi yönde ise ayaklarımız bizi sadece o yöne doğru yaklaştıran vasıta işlevi görür.
Ama kafamız boş ise, ayaklarımız bizi  ya bataklığa sürükler ya da kim daha çok sesini yükselterek haklı çıkacağını zannediyorsa onların izinden gider ki bu bataklıktan beterdir. “Ne demeye getiriyorsun lafı hele, de bakem?” Dediğinizi farzedelim :)Önemli olan kaç diploma aldığınız değildir. Ya da hangi toplumsal statü/ mevkide olduğunuz da. Çünkü yüzlerce diplomalı veya da meslek sahibi insan tanıdım. Ama birçoğu ilkokul mezunu olmuş bir arkadaşımın düşünceleri kadar parlak ve araştırmacı kafaya sahip değillerdi. Nedeni çok basit, kitap okuyan insanın konuşması, oturması, kalkması hatta insan ilişkilerindeki tavırları bile farkını hemen belli ediyor. Hemen kestirip atmak yok okuyanlarda. Nedenini sorguluyor, güvenli kanıt istiyor ve bu sayede dünyanın kendi kendine oluşamayacağı kanaatine varacak kadar kendini biliyor. İlmin ilk iki  merhalesini geçip en üstte kendini bilmeyi öğreniyor. Bu yüzden olsa gerek;”ilim ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir, Sen kendini bilmez isen
Bu nice okumaktır.”diye onlarca yılın eskitemediği haklıbir söz vardır.Okuyanlar, birkaç kitap okuyup; alim tavırları kasmıyor. Bir insanın hatasını gördü mü ona kızmak yerine onarmayı, en öncesinde de kaynağını bulmaya iniyor. Uyarı yaparken incitmemeye çabalıyor. Tüm bunları yaparken; peygamber ahlakının uygulanan en kutsal kitap ( Kuran-ı Kerim) olduğunun farkına varıyor.  İşte bu yüzden de her sabah Kuran’ı,mealini,Risale-i Nuru,ilmihali ve dünya klasiklerini okuyorum. Okudukça hiçbir şey bilmediğim tokat gibi çarpıyor yüzüme.Unutma:”Nasıl ki bakteriler müsait ortam bulduklarında çoğalırsa, boş kalan insanın beyni de boş düşünceler üretir.”#keşfet #keşfetteyiz. #oku #kuran #risaleinur

Her Güne Bir Atıf

Şimdi kalkıp kapitalizmin oyunu falan yazmayacağım. Çünkü bunu bildiğimiz halde devam ettiriyoruz. Neyi mi?
Tabiî ki yüksek fiyattan ucuz işçiliği. “Ama neden sevgililer günü olsun, kadınlar günü olsun vs. hep olumsuz bakıyorsun?” diye sormaya hakkınız var. Fakat şöyle bir durum var ki görmek isterseniz beni anlarsınız: 129 kadın işçisinin bir fabrikada yanarak can vermesi sonucu o günü ölümsüzleştirdiler. Noel de hz. İsa doğduğu için bir peygamberin gününü haram içecek, hareketler ve müslümanların da katıldığı bir ahlaksızlık ve alışveriş çılgınlığı günü haline getirdiler. Anneniz mesela bir anneler gününde mi hatırlanacak kadar basit.Sevgililer gününün ötekilerden ne farkı  var? O gün zaten herkes hatırlar.O kadar reklamdan midemiz bulanıyor, bir zahmet unutmayacak di mi kimseler. Ne acı ki, hediyeleşmek sünnettir denilen bir cümlenin, böyle bir zamanda ilişkilerin sadece dokunmak ya da internette sadece “benim de bundanım var bak bana da alındı, seviliyorum!” denilmek için kullanılması tiksindirmekten de öte. Kendi değerini herkese hediyenin alındığı bir günde mal ile ölçen insanlar için fazla izahâ gerek olmaz.Aranızda bana katılmayanlar olabilir. Ne güzel sevindiriliyor, düşünülüyor denilebilir ama şu resimdeki Aylan bebek’in 2015 yılından bu yana gününü hangimiz hatırlıyor, anıyor? Güya insanlar mutlu olsun hediyeleşsin değil mi? Bir futbol turnovası kadar rağbet görmüyor peygamber efendimizin kutlu doğumu… Hadi bir aşure gününü dünyada yaysınlar.  Herkes aşure pişirsin, sadaka versin… Ya da bir kurban bayramını yaysınlar. Herkes kurban kesip birbirine bayramlıklar alsın, et dağıtılsın tüm dünya ete doysun.  Hindi etinden daha lezzetli ve doyurucu olacağı da kesin.
Tarihteki elma kokulu katliamlar, ve daha ismini sayamadığım savaşlar, insan hayatını, mutluluğunu ne kadar çok düşünüyor değil mi bu büyük (!) devletler. Bir gün de Afrikalılara yardım günü olsun bakalım. Kim sevgilisine aldığı yüksek meblağın yarısı kadar yardım eder? İki yüzlü bir dünya var, haliyle içindekiler de ona bulaşmadan göçemiyor hâle geldiler. Seviyorsanız bir çöp çiçek çizer düşündüğünüzü belli edersiniz. Ağzımız var. “Seni seviyorum.” içtenliği bütün hediyelere bedeldir #14

Geç(e) Kalmadı(a)n

Damdan düşer gibi bir el tarafından ilk mübarek zatlar dünyaya bırakılıp gidilmedi. Ya da bandı daha geriye saralım; Dünya bommm! diye patlayan bir big-bang ( büyük patlama) ile oluştuysa bu ateşin fitilini çakan sebep neydi?
Çocuklara: “Leylekler tarafından getirildik.” denilen bir sistemin, yetişkinlere sebebin ilk kaynağına inilmeden anlatılagelen, biraz bilimsellik serpiştirilmiş bir hikâyeden mi ibaret bu dünya?
Basit bir tablonun bile kendi kendine, fırça darbeleriyle oluşmadığına kanaât yettiren; (akıl sahibi) tek varlık olan insan evladı…
İnanmadığımız ya da görmezden geldiğimiz gerçeklere bir de sağır olunca, sorgulanmayacağımızı sanıyoruz.
Yoksa neyden kaynaklanıyor bu; “hiç ölmeyecekmişlik kokan” tavırlarımız.
Hani herkes istediğine  inanmakta ve  yaşamakta özgürdü?
İçinde Allah lafzı geçen her şey mi yasaklık oldu dünya denilen perde de…
Düşün ey akıl sahibi?
Oku!( Alâk Sûresi, 3-5.) emriyle başlayan ve sadece iyiliğimizi isteyen Rabbin kelâmı kim için, ne için?..
Henüz soluğun varken, erteleme hastalığını bırakma zamanı gelmedi mi?
Rabbin, tövbe kapısını sana ardına kadar açtığını söylüyor da sen hâşâ şüphe mi ediyorsun o kapıya varmakta?
Seni yaratanın, seçtiğin yolda elinden tutmayacağını mı sanıyorsun da, “tek başıma kalacağım” korkusuyla, kimsesizlerin kimsesi olan (herkesten güçlünün) huzurundan gönlünü men ediyorsun.
Gel etme ömrü ziyan, gül gönlünü perişan.
Önce gönlünü ört, küfrün karası bulaşmasın.
Ardından bedenini ört, dünya kiri/kirlileri dokunmasın.
Seni dünyaya tertemiz bir bebek suretinde gönderen yaratıcının karşısına, emanetini tertemiz sunmak istemez misin?
Secdeye varıp, ona en yakın yerde gönül kirini gözlerinle dökmek kadar güzel ne vardır da gözünü dünyadan çekemezsin.
Sen çok güzelsin. Çünkü seni yaratan güzel. Unutma güzel gönül:
“Dünya, mekânı belirsiz kadınlar gibidir. Kendisine bulaşana sadece hastalık  bulaştırır.”
Ondan, hakikatlerle  korunmak duasıyla…
Geçe kalmadan, geç kalmadın (şimdilik) …

Gün Batmadan…

Farabi

Farabi’nin Bilim Dünyasına Katkısı ve Tesiri

                                          Türkan Yeşil

                                                          Sütçü İmam Üniv. İİBF, Sağlık Yönetimi            

                                   yesilturkan90@gmail.com https://orcid.org/0000-0002-3051-9634

ÖZET: İslam felsefesinin kurucu önderlerinden büyük İslam filozofu Ebu Nasr Muhammed bin Muhammed bin Tarhan bin Uzluk El-Farabi, sahip olduğu fikir ve çeşitli konulardaki eserleriyle (yaklaşık 160) bilim dünyasında ayrıca büyük önem arz etmektedir. Birçok alanda ayrıntılı bilgi birikimiyle donanmış İslam filozofu, bu sayede felsefe ve dini bağdaştırmayı başarmıştır. Makale sınırları içerisinde, ilk olarak Farabi hakkında kısa ve net bilgi verildi. Daha sonra İslam felsefesi ve diğer alanlardaki katkılarına değinilerek Farabi’nin bilim dünyasındaki konumundan bahsedildi. Çalışmanın sonunda etkilenmiş ve etkilemiş olduğu şahsiyetlere yer verilerek Farabi’nin bilim dünyasına etkisi irdelendi.

Anahtar Kelimeler: Felsefe, Farabi, İslam felsefesi, El-Medinetü’l Fazıla

ABSTRACT: The great Islamic philosopher Abu Nasr Muhammed bin Muhammed bin Tarhan bin Uzlug El-Farabi, one of the founding leaders of Islamic philosophy, is also of great importance in the scientific world with his ideas and many other works. Armed with detailed knowledge in many fields, the Islamic philosopher succeeded in reconciling philosophy and religion. Brief and clear information about Farabi was first given within the boundaries of the article. Later, mentioning the philosophy of Islam and its contributions in other fields, Farabi’s position in the world of science was mentioned. At the end of the study, the influences of Farabi on the scientific world were examined by including the influenced personalities.

Keywords: Philosophy, Farabi, Islamic philosophy, El-Medinetü’l Fazıla

GİRİŞ

Çok sade bir hayat tarzı yaşamasına karşın eserleri anlam açısından yer yer karmaşıklık özelliği gösteren Farabi, özellikle dini açıdan kendinden önceki filozoflardan keskin zekası ve tahlil yeteneğiyle ayrılmış ve ortaya koyduğu felsefeyle haklı bir ün kazanmıştır.

“Büyük sistem filozoflarından biri olarak bilinen Farabi, hem kendi döneminde yaşadığı Arap-İslam kültür mirasını tam anlamıyla kavramış, hem de çağının gereği olarak araştırma ve gözlem yapmaya imkan bulduğu insanlık kültürüne de geniş bir ufuk ve derin bir bakışla yaklaşmıştır. Bundan dolayı kültür mirasımızı incelemeden ve Farabi’nin düşüncesini yaşadığı dönem çerçevesinde ele almadan onu anlamak mümkün değildir. Kısaca, ”Farabi’yi doğru dürüst okumak, ancak Farabi’nin okuduğunu Farabi gibi okumakla mümkündür.” (Muhammed Abid El-Cabiri, 2003) Farabi içinde yaşadığı ve kültürü, eserlerine yansıtmıştır. Bu nedenle de bilim dünyasına bu anlayış çerçevesinde katkı sağlamıştır. Özellikle kendinden önceki İslam alim ve filozoflarından farklı olmasını sağlayan üstün tahlil yeteneğiyle Vahdet-i Vücut özünden hareketle derin eserler ortaya koymayı başarmıştır.

“Şayanı dikkattir ki Farabi’nin temas ettiği birçok meselelere ne kendi çağdaşları temas etmiş ne de ondan sonra dört beş asır sonra gelen İslam Bilginleri temas etmişlerdi. Onun “Sonsuz Kuvvet Kitabı, Felek Hareketinin Daimliği Kitabı, Mevcudatın Başlangıcı Kitabı, İnsanlığın Başlangıcı Kitabı, Şiir Sanatının Kanunları Kitabı, Lafızlar ve Harfler Kitabı, Diller Kitabı, Musiki İlminin Ustukuslan Kitabı” onuncu asırdan fazla yirminci asır nesillerinin alıştıkları mevzulara ait kitaplardır.“ (Farabi, El-Medinetül Fazıla, 2001)

Bu nedenledir ki Farabi’nin eserleri asırlar geçtikçe de rağbet görmüştür. Değerli filozofun 1150.yıl dönümü münasebetiyle, Birleşmiş Milletler(BM) tarafından 2020 Dünya Farabi Yılı olarak adlandırılmıştır. (Qha, 2019)

  1. Farabi Hakkında

“Ebu Nasır el-Farabi,870 yılında Maveraünnehir bölgesindeki Farab kasabasının Vesiç köyünde dünyaya gelmiştir.” (Bayrakdar, 2009, s. 1-143) 

H. 257/ M.870 yılında dünyaya gelen büyük İslam düşünürü Farabi ilk felsefi eğitimini Merv’de almıştır fakat ciddi anlamda fikirlerinin oluşmasına sebep olan eğitimi ise Bağdat’ta görmüştür. (Çubukçu, Yk.)

“Uzluk oğlu Muhammed’in oğlu Ebul Nasır Farabi,İslamın fazileti ve ilmiyle övündükleri ve Garplıların fazlü ilminden geniş ölçüde faydalandıkları büyük bir Türk filozofudur.Eski İslam müellifleri,onu aynı adıyla tanınmış diğer İslam bilginlerinden ayırdetmek için isim ve künyesinin sonuna bir de “Türk”kelimesini ilave etmiş ve ona “Muhammed Ebu’l Nasır el Farabi ve Türki“ demişlerdi.” (Farabi, El-Medinetül Fazıla, 2001) 

Büyük İslam filozofu:Sosyololi,matematik,mantık,astronomi,tıp,felsefe,dil bilimi,kimya,biyoloji,siyaset ve ahlak gibi birden fazla bilim dalıyla uğraşısı olan bigi hazinesi bir zattır.Otrar Kütüphanesi’ndeki kaynaklardan fazlasıyla yararlanmıştır.Eğitim amaçlı,kendini sürekli geliştirmeye adayan Farabi’nin gezdiği Buhara, Semerkan,Bağdat… şehirleri bilinen ilim yuvalarıdır.Suriye/Şam ise  onun, hayat ve eğitim yolculuğunu noktaladığı son şahit şehirdir. (Qha, 2019)

“Düşünceleriyle hem İslâm dünyasını hem de Batı’yı derinden etkileyen Fârâbî, Doğu’da Muallim-i Evvel (Birinci Bilge) olarak adlandırılan Aristoteles’in düşünsel mirasını daha ileri taşımıştır. Bilgeliği nedeniyle Doğu dünyası kendisine Muallim-i Sânî (İkinci Bilge) adını vermiştir. İslam diniyle ortaya çıkan, dünyaya ve insana yönelik yeni anlayışla birlikte felsefeyi Orta Çağ Hristiyan dünyasında olduğu gibi sadece teolojik olmaktan çıkarmış, felsefenin varlık üzerine gerçek anlamıyla akılcı bir uğraş haline gelmesini sağlamıştır. Fârâbî, Platon’un devlet kuramının temelini oluşturan ve devleti yönetenlerin bilge, adil ve erdemli olması gerektiğini ifade eden filozof-kral kuramını kendi toplumuna uyarlayarak filozof-kral yerine peygamber veya velileri koymuştur. Fârâbî’nin en önemli eserlerinden biri, bir çeşit bilimler ansiklopedisi olan İhsâu’l-Ulûm’dur. Kitap, Latince ve İbraniceye çevrilmiştir. El-Medinetü’l Fâzıla ve el-Medinetü’l Câhile kitaplarını Bağdat’tayken yazmış, Şam’da tamamlamıştır. Kitâbü’l-Mûsika’l-Kebîr ise müzik kuramına ilişkin önemli eseridir.” (Topal, 2017)

          “ Farabi uğraştığı ilimlerin her birinde,en az bir ihtisas sahibi kadar liyakat göstermişti.Dolayısıyla ona bir alim demekten fazla bir akademi demek daha doğru olur.O, büyük bir tevazuyla “ben Aristo zmanında gelseydim onun en iyi şakitlerinden olurdum.”dern Aristo’nun en salahahiyetli muakkibi olduğuna işaret etmek istemişti.Farabi on sekizince asırda doğmuş olsaydı muhakkak surette ansiklopedistlerin en parlak zekalarından biri olurdu.Bugün aramızda yaşasaydı ilim şahikasının zirvesinden hepimize nur saçardı.Fikir tarihinde bu çapta insanlara her zaman rastlanmaz“ (Farabi, El-Medinetül Fazıla, 2001)

Filozofumuzun yalnız başına kaldığı zamanların çokluğundan olacak ki çok fazla eser yazmış ve uğraşta bulunmuştur.Bu yalnızlığın onu üretkenliğe sevk ettiğini düşünebiliriz.Bu çıkarıma Türkçeye çevrilmiş olan bu şiirinden varabilriz.

“Zamanın ters,yarenliğin faydasız;her reisin bezgin ve her başın hasta olduğunu görünce; evime kapanıp şerefimi kayırmaya kar bildim. Yanımda saklı duran ve avucumda ışıldayan, hikmet şarabından içerim. Sofra arkadaşlarım mürekkep şişeleridir; sazım onların şakırtısıdır. Bu arada dünyadan göçmüş hikmet erbabının sohbetiyle neşelenirim.”-Mamafih Farabi’nin bu muhteşem yalnızlığında hayatını süsleyen başka güzelliklerde vardı: O, zengin ruhun semasında titreşen yıldızları, mistik bakışlarla süzer, kainatın ilahi ahengini-kendi icadı olan saz ve kanun telleri üzerinde konuşturur, yeşilliklerin taravetinde, çiçeklerin zarafetinde keşfettiği hikmetin esrarı karşısında mest olurdu.” (Farabi, El-Medinet’ül Fazıla, 2001, s. 7-12)

“İbni Sina gibi bir adam, kendi müşküllerim ancak Farabi’nin kitaplarını okuyarak çözebiliyordu. İbni Ebi Usaybia’ya göre Farabi iki yüzden fazla kitap ve risale yazmıştı. Bunların bir kısmı onun olmasa bile yarısından fazlası, kendi kaleminden çıkmıştır. Misal olarak kendisine aidiyetleri muhakkak olan birkaç kıta ve risale ismi veriyorum:

  • Felsefe, Mantık, Ahlak ve Ruh bilimi hakkında: a) Felsefe Kelimesinin Manası, b) Eflatun ve Aristo’nun Felsefeleri, c) Akıl Kitabı, d)Kıyas Sanatları, e)Burhan Kitabı, f) Ahlak Kitabı, g)Nefsin Mahiyeti Hakkında Risale.
  • Metot Hakkında: a) Bir ve Birliğin Kitabı, b) Birliğin Bölümleri Hakkında Risale.
  • Tasnif Hakkında: a) Tümlerin Derecelerine Göre Tasnifi, (Kitabü Meratibil Ulüm) b) İlimlerin Sayısı (Kitabü İhsai Ulüm)…” (Farabi, El-Medinet’ül Fazıla, 2001) 

      Farabi’nin önem arz eden bazı eserleri:

“Anadili olan Türkçe’nin yanında Arapça, Farsça, Süryanice ve Yunanca biliyordu. Farabi çalışmalarının sonucunda birçok kitap ve risale yazmıştır. Bunlardan en bilinenleri şunlardır:

1. Arau Ehli’l-Medineti’l-Fadıla

2. es-Siyasetu’l-Medeni (Mebadiu’l-Mevcudat)

3. İhsa’u’l-Ulum

4. Tahsilus-Seade

5. el-Cem’ Beyne Re’yeyi’l-Hakimeyn

6. Risale fi’l-Akıl

7. Kitabu’l-Mille

8. Kitabu’l-Hurup

Farabi toplumla ilgili görüşlerini çeşitli eserlerinde açıklamıştır. Ama onun başyapıtları kesinlikle toplumsal içeriklidir. Bunlar, Arau Ehli’l-Medineti’l-Fadıla es-Siyasetu’l-Medeni, Tahsilü’s-Saade ve Mille’dir.” (Leblebitozu, 2017)

Kitaplarının gerek sayıca gerekse de niteliği bakımından tek tek aktarmak yerine, bilim dünyasında büyük yankı uyandıran eserlerine yer vermek uygun görüldü.

         Tüm bu eserlerin üstadı üretken ve özgün filozof Farabi, 950 yılında Suriye’nin Şam şehrinde hayatına veda etmiştir. (Qha, 2019)

  2.Felsefenin Tanımı 

Felsefenin net bir tanımını yapmak mümkün değildir. Ayrıca bu felsefenin doğasıyla çakışır. Çünkü felsefenin isim tanımlaması da içeriği gibi net ve kesin açıklamaları olduğu gibi kabul etmez ki kabul edilecek olunursa; bu bilgi tanımlamasının kapsamına müdahil olur. İkisini ayırt edecek örnek verecek olursak: Özne ile nesne arasındaki sorgulama ilişkisi felsefenin konusudur. Fakat ikisinden elde edilen sonuç ise  onların bilgisidir. Felsefe, sadece doğal olanların değil aynı zamanda doğal olmayanların da sorgulandığı, anlamaya çalışıldığı ve açıklamaya çalışıldığı değişken yapılı ayrı bir alandır. İlk olarak Greklerin doğa konusunda ki meraklarından türetilmiş olsa da daha sonraları yayılmış ve köklenip teorilerle genişletilmiştir. Ayrıca da Türkçe de bilgelik sevgisi (Philosophia) anlamına gelir. Amaç hiçbir zaman bilgiyi kesin kabul edip üzerine konuşmamak olmamıştır. Bilgiyi aramak, elde etmek ve onu sevmektir. Her şeyin üzerine düşünme özgürlüğüne sahip olmak, anlamlandırabilmektir… Bunlar sadece genel anlamda yapılan tanımlama çalışmalarıdır. Bir nevi felsefenin ne olduğunu açıklama niteliği taşıyan anlamlandırmalardır. (TOPDEMİR, 2009)

             “Felsefe kavramının kökeni, Yunanca “philo” ve “sofia” kavramlarından oluşmaktadır. İlk defa Yunanca kullanılmasından dolayı felsefenin Yunanlarla birlikte başladığını söyleyebiliriz. Philo ve sofia kavramlarının “hikmet sevgisi” anlamına geldiği birçok kaynakta belirtilmiştir.“ (KARA, Farabi’de İdeal İnsan, 2016)

“Felsefenin sözlük anlamı (ilm-i Hikmet / hikmet sevgisi / philosophy / filasofia),bir dünya görüşü, varlık hakkında genel bir teori, insanın gücü ölçüsünde külli olan varlıkların hakikati, mahiyeti ve sebeplerini bilmesidir. Varlık, bilgi ve değer alanlarıyla ilgili problemleri akılcı ve tenkitçi yöntemlerle inceleyen ve temellendiren sistemli fikri faaliyetler bütünü gibi farklı şekillerde tanımlanmaktadır. Nitekim felsefe kavramı, İlk Çağ’dan itibaren farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bunun neden,felsefe alanında meydana gelen değişikliklerdir. Felsefeye ilk olarak bütün bilimleri içine alan evrensel bir bilim unvanı verilmiştir…Kindi’ ye göre felsefe, insan sanatlarının değer ve mertebe bakımından en üstünüdür. Felsefe, insanın gücü ölçüsünde varlığın hakikatı bilmesidir. Filozofun bilgiden amacı gerçeğin bilgisini yakalamak, davranışların amacı ise gerçeğe göre davranmaktır.” (KARA, Farabi’de İdeal İnsan, 2016)

 2.1. Farabi’nin Felsefesi (İslam Felsefesi)

          Farabi’nin ilk gayesi Aristo’yu tanımaktı. Onun ve Eflatun’un Arapçaya çevrilmiş eserlerinden faydalanarak Yunan Felsefesinden yani Yeni Eflatuncu metotla İslami görüşünü birlikte düşünmüştür. Bu konuda ilk ciddi çalışmayı Farabi yapmıştır. Kindi’nin Aristo’dan etkilenmediğini düşünemeyiz çünkü: Kindi de Aristo’yla ilgilenmiştir. Kendisinden yıllar sonra gelmiş olan Farabi’nin farkı ise Meşşaiyye felsefesi ve Aristo’dan aldıklarıyla yetinmemiş olmasıdır. Teorisi, daha doğru bir ifadeyle İslam felsefesine yeni soluk getirmesi onun Kur’an’dan, Eflatun’dan ve Plotinos’ dan aldıklarını harmanlayarak ortaya koymasıdır. (ÇUBUKÇU, Yk.)

“… Tasnif, bir filozofun ilim ve metot anlayışının yanı sıra onun dünya görüşünü de yansıtması bakımından önemlidir. Kindî’ den sonra Fârâbî de bu amaçla (sınıflandırma) kaleme aldığı İḥṣâʾü’l-ʿulûm’ da kendi dönemindeki ilimlerin tasnifini yapmış, her ilmin tanımını, teorik ve pratik açıdan değerini belirterek eğitim ve öğretimdeki önemine işaret etmiştir. Fârâbî Taḥṣîlü’s-saʿâde, et-Tenbîh ʿalâ sebîli’s-saʿâde ve et-Tavṭıʾ e adlı eserlerinde de daha muhtasar bazı tasnifler vermektedir. Filozof önce ilimleri beş ana başlık altında sınıflandırır, sonra da aşağıda görüldüğü şekilde her ilmin kapsamındaki diğer ilimleri sıralar: 1. Dil: Sarf, nahiv. 2. Mantık: Organon’ un kapsamında yer alan sekiz kitap. 3. Matematik: Aritmetik, geometri, optik, astronomi, müzik, mekanik. 4. Fizik ve Metafizik (burada fizikten maksat Aristo’nun tabiat ilimleri alanındaki sekiz kitabıdır). 5. Medenî İlimler: Ahlâk, siyaset, fıkıh, kelâm“ (KAYA, 1995)

“Farabi’ye göre felsefe, en yüksek hikmeti arama ve sevme anlamına gelmektedir. Buna bağlı olarak filozof en yüksek hikmeti seven ve arayan kimsedir. Hakiki anlamda filozof,…nazari ilimlere sahip olan ve bu ilimleri imkanları ölçüsünde kullanma gücüne sahip olan kişidir.” (KARA, Farabi’de İdeal İnsan, 2016, s. 91-95) Buradan varılan sonuca göre: Kindi ile Farabi’nin hikmet konusunda ortak düşüncelere sahip olduklarını ve felsefeyle filozofluk kavramının aynı anlamı ifade ettiği söylenebilir.

Farabi’ye göre felsefe öğrenmek; yüce yaratıcıyı (Allah) bilmektir. Onun, değişmeyen hareket etmeyen ve tüm mertebelerin en üstünde olan yegane güç olduğunu savunur. Ay üstü mertebede olan yüce yaratıcı, ay altı alemdeki tüm varlıklardan üstün özelliklere sahiptir. Bu nedenledir ki temel görev olarak, filozofun ona benzemesi gereklidir. (Farabi, Risale Fima Yenbaği En Yukaddeme Kable Te’allimi’l-Felsefe, 2010) 

Önceki sayfalarda değinildiği gibi Farabi’yi Farabi yapan, yani onu çağdaşlarından özel kılan fikirlerinin omurgası; varlıkların oluşumlarını Platon, Aristo ve Plotinus’un teorilerini üstün tahlil yeteneği sayesinde İslam inancıyla birleştirmesidir. (ADAMSON & TAYLOR, İslam Felsefesine Giriş, 2008).”O, felsefi sisteminde, Aristoteles’in felsefesini Plotinusçu görüş üzerinden İslam inancıyla uzlaştırmaya çalışmaktadır.“ (ÇİLİNGİR, 2009) 

“Yakın ve orta doğunun ilerici düşünürleri, Aristo’ya büyük bir saygı ile davrandılar. İslâm skolastiği, büyük Yunan filozoflarının metinlerini yanlış anladı. Öyle ki yeni Platoncuların ruhunda, yalnızca mantık yorumlandı. Bartold şöyle yazar : ‘Platon ve Aristo’nun öğretisi (Yeni Platonculuk’ta sonraki gelişmesiyle) açık fark tamamen oluşmadı; Aristo tarafından gerçekte Platon’un öğretisini tekrar eden teoloji yazıldı.’

El-Farabi, gerçek Aristo’yu tanıdı ve felsefenin gelişme yolunu Aristotelesçilik tarafına çevirmeyi amaç edindi. Onun çeşitli yorumcular tarafından ileri sürülen mistik katmanlardan Yunan düşünürlerin öğretisini serbest bırakmayı başardığını söylemek gerekir. Ona henüz hayattayken orta doğuda “İkinci Aristo” adını vermeleri bir tesadüf değildir.” (Sabah, 2017)

Farabi’nin ontolojisini ve özellikle İslam Felsefesinin temellerini net inşa eden İlk filozof olması nedeniyle, onu anlamak için öncelikle Allah’ı kavrayacak olan akıldan ve aklın mertebelerinden özetle bahsetmekte yarar vardır: “Akıl, Yunanca nous, Latince  ratio  ve intellectus ’un karşılığı olarak kullanılan Arapça bir terimdir. Sözlükte akıl, insanları diğer canlılardan ayıran ve onu sorumlu kılan temyiz gücü, düşünme ve anlama melekesidir. Felsefi bir terim olarak akıl, varlığın hakikatini idrak eden, maddi olmayan; fakat maddeye tesir eden basit bir cevher; maddeden şekilleri soyutlayarak kavram haline getiren ve kavramlar arasında ilişki kurarak önermelerde bulunan, kıyas yapabilen güç demektir.” (VURAL, 2011) Etkilenmiş olduğu diğer büyük filozofların akıl kavramına yönelik açıklamaları mevcuttur.

Platon da Aristo da genel felsefi görüşüne uygun şekilde akıl tanımlaması yapmıştır:

“Platon aklı, ruhun ölçüp biçen, hesap yapan, enine boyuna düşünen parçası olarak tanımlar. Buna göre aklın işlevi, daha iyi ya da daha kötü olan, bir bütün olarak ruhun iyiliğini gözetecek şekilde hesaplamaktır.” (CEVİZCİ, 2012) 

“Aristoteles’e göre akıl, insan nefsinin düşünme gücüdür. Düşünme gücü, filozofun nus ve logos kavramlarını içeren, işlevi düşünme olan nefse ait bir yetidir.“ (Aristoteles, 1998)

“Kindi, aklın mahiyet ve fonksiyonlarını ayrı bir risalede ele alarak yorumlayan ilk İslam filozofudur.“ (BOLAY, 1989)

“Kindi, Risale Fi’l Akl adını taşıyan eserinde aklın mahiyet ve fonksiyonlarını dört grupta kategorileştirmiştir:

  1. Sürekli hareket halinde bulunan faal akıldır.
  2. Nefiste güç halinde bulunan akıldır.
  3. Nefiste güç halinden fiil alanına çıkan müstefad akıldır.
  4. Beyani/Zahir akıl: (Müstefad aklın aktif hali)“ (Kindi, 2010)    

 Farabi’nin akıl konusunda Kindi ile aynı fikirde olup, bu dört ilkeyi aynen işlediği görülür. Ayrıca bu mertebeler nefsin mertebeleri olarak da geçer…

“Farabi felsefesinde, yaratılış probleminin çözümünde Sudur teorisini öne süren ilk İslam filozofudur. Sudur teorisi, Farabi’den sonra İbni Sina tarafından daha da genişletilmiştir. Filozoflarımızın teorisi iki ana prensibe dayanmaktadır. Birincisi, öz ve varlık meselesini içeren mümkün varlık ve vacip varlık arasındaki ayırımıdır. İkincisi de, vacip varlık ile mümkün varlık arasındaki ilişki sorunudur. Onların dayandığı ilke;’ birden sadece bir çıkar.’ ilkesidir. (KARA, Farabi’de İdeal İnsan, 2016)                                                      

“Farabi’nin felsefi anlayışını kısaca açıklayacak olursak:“ İslam felsefesine zihinciliği getirmekle kalmamış, bu felsefenin ilk kez kapılarını açan da kendisi olmuştur. O, metafiziğe mantık yoluyla ulaşmış, İslam diniyle felsefe arasında sıkı bir ilişki kurmuştur. (Cemil Sena)“ (Sabah, 2017) 

Konuyu sonlandırmadan önce Farabi’nin felsefesini, çeşitli şekillerde ele alıp methedenler olduğu gibi, onu anlamayıp veyahut filozof olarak inceleme, yorumlama vb. metotlarla kümülatif felsefe sistemine hizmet ettiğini göz ardı ederek eleştirenler de olmuştur. Bunlardan ayrı olarak Yunan felsefesinden hareketle İslam’ı uzlaştırması da özellikle Gazali gibi filozofların eleştirileri oklarına maruz kalmıştır. (Yıldız, 2009)

           Farabi’nin Felsefesini özetleyen bu cümleleriyle bu başlığın konusunu nihayetlendirelim: ” 

‘Hiç bir şey kendi kendisinin nedeni olamaz. Çünkü nedenin kendisi, oluşandan öncedir.’ (Sabah, 2017)

‘Hiç bir şey kendiliğinden yok olmaz, böyle olsaydı, var olmazdı.’

‘Erdemlerin en büyüğü bilimdir.’ 

‘İnsan, bazen bir tesadüfle güzel işler yapar. Bazen de bu güzel işleri isteyerek değil, herhangi bir baskı altında yapmış olur. Böyle yapılan işler, mutluluk getirmez.’ ” (Sabah, 2017)

3.El-Medinetü’l Fazıla

Farabi’nin bütün eserlerine bakıldığında konuların hiyerarşik çerçeve de ele alındığı görülür. En önemli eserlerinden olan ve ayrıca İslam Klasikleri içerisinde yer alan El-Medinetü’l Fazıla adlı eserinde, İdeal İnsan eserinde ve diğer eserlerinin çoğunluğun da konuyu genişçe açıklamıştır.

Varlıkları hiyerarşik şekilde en üstünden en alt tabakaya yani en kemalden en eksik/kusurlu olana doğru açıklamıştır. Bu mertebeler ilk nedenden hasıl olmuştur. İlk neden bütün güzel özelliklere kendiliğinden sahiptir. Diğer mertebedekiler gibi var olması için kendinden üstün kimse olamaz. Çünkü varlıkların en üst mertebesi olan Allah, tüm kusurlardan münezzehtir. En üst tabaka Allah’tır. Ay üstü ve ay altı alem olarak sıraladıkları içerisinde normal varlıklar ay altı alemdedir. Bu mertebeler içerisindeki en büyük tanımlayıcı unsur olarak akıl mertebelerini kullanmıştır. Faal akıl vasıtasıyla, teorik olarak bulunan bilkuvve akıl bilfiil akla dönüşür. Bunu ışık sayesinde var olan bir objenin görünür hale gelmesiyle gözün o cismi görmesini örnek gösterir. Gök cisimlerini de bilfiil akıl olarak tanımlar. Müstefad aklı ise bilkuvve akıl ile bilfiil akıl arasında bir tür köprü görevi görür. Kazanılmış/edinilmiş akıldır. İnsanların ulaşabilecekleri en yüksek akıl seviyesidir. Filozofluk ve peygamberlik gücünü birleştirdiği ideal insan ise diğer insanların yönetici konumundadır. Bu insanı farklı kılan büyük bir özelliği de muhayyile (hayal etmek, tasavvur) gücüne sahip olmasıdır. Bu üstün özelliklere sahip filozof-peygamber siyasi zekaya da sahiptir. Erdemli şehri yönetecek olan kişi de budur. Varlıkların oluşumundaki sıralama bahsettiğim şehirler içinde geçerlidir. Erdemli şehirden türedi ve fasık birçok şehri özellikle sosyolojik bilgi birikiminin ağır basan fikirleriyle açıklamaktadır. (Farabi, El-Medinetü’l Fazıla, 2001)

Bu eseri dışında, ilk gözlemler de sadece sosyolojik gibi görünse de siyasi, dini ve felsefi açıdan da bazı eserlerinde aynı konulara yer vermiştir. Bu çok yönlü fikirlerin İslam düşüncesiyle bağdaştırılmaya çalışması, Farabi eserlerinin farklılıklarını ortaya koyması nedeniyle önem arz etmektedirler.

“İslâm felsefesi geleneğinde siyâset felsefesinin gerçek kurucusunun Fârâbî olduğu konusunda tam bir kanaatın mevcut olduğu bilinen bir gerçektir. Ancak ifade etmek gerekir ki Fârâbî, kafasında kurgulamış olduğu siyâsi nazariyelerini metafizik bir zemin üzerine temellendirmeyi amaçlamaktadır. Bu nedenle bu alanda yazmış olduğu eserlerinde ontoloji, kozmoloji, psikoloji ve siyâset felsefesi ile ilgili bilgiler iç içedir. Karşılaştırmasını yapacağımız eserlerin dışında(El-Medinetü’l Fazıla ve Es-Siyasetü’l Medeniyye/Mebadiü’l Mevcudat) Fârâbî’nin metafizik ve siyâset felsefesi ile ilgili konuları ele aldığı başka eserleri de vardır. Bunlar, Fusûlü’l-medeni, Risaletü’t-tenbih ala sebîli’s-saade, Kitabu’l-mille, Risale fî’s-siyâse, İhsau’l-ulum Telhîsü nevâmis-i Eflâtûn, Tahsilü’s-saade gibi eserleridir. Ancak Fârâbî’nin el-Medînetü’l-fâzıla ve es-Siyâsetü’l-medeniyye adlı eserleri belki de bu konudaki düşüncelerinin ulaşmış olduğu son noktayı göstermeleri bakımından önemlidir.” (BOZYİĞİT, 2018) 

Ayrıca Farabi, adı geçen eserinde şehirlerin erdemli olanını vücudun hakim uzvuna benzetmektedir. Ona göre diğer uzuvların işleyişindeki bir aksaklık neticesinde nasıl ki (hakim organ) kalp bu sorunu gidermek için harekete geçer, şehirdeki bozukluk durumunda da şehrin en üst yetkilisi de hakim organın vazifesine benzer şekilde müdahalede bulunur. En üst yönetici olarak bahsi geçen kişinin peygamber-filozof olarak Hz. Muhammed’den (s.a.v) olduğu yönünde açıklamalar mevcuttur. İnsanlar arasındaki bu hiyerarşik düzenin benzerini bu açıdan incelediğimizde şehirler arasında da kurulduğu gözlemlenir. Farabi, bu mertebe sahiplerini gelişi güzel veya sosyal statülerine göre değil, belirlemiş olduğu bazı kurallar çerçevesinde sıralamıştır. Örnek olarak: Hiçbir vasfı olmayan, maddeden soyutlanmış en alt katmanın zıt kutbunda yani en üst mertebedeki muhayyile gücüne sahip yönetici, hem filozof hem peygamberlik meziyetlerini bir arada taşıyan kişidir. Şehirler konusunda da Erdemli Şehir olan El-Medinetü’l Fazıla’ yı mertebe bakımından peygamber-filozof mertebesiyle bir tutulabilir. Bu nedenden ötürü olacak ki Erdemli şehri yönetme yetkisini peygamber-filozof vasfını taşıyan üstün kişiliğe yakıştırmıştır. (Farabi, El-Medinetü’l Fazıla, 2001)

4.Farabi’nin Etkilendikleri ve Etkiledikleri

İlk olarak Yunan felsefesindeki büyük öğretmen ve öğrencisinden etkilenmiştir. Aristo(sebeplik metafizik) ve Eflatun’a değinmişken başöğretmen Sokrates’ten etkilenmediğini dolaylı dahi olsa düşünmek, tutarlılıkla bağdaşmaz. Bunun nedeni evrensel ve kümülatif sisteme dayalı felsefe de her filozofun kendinden sonrakine çalışmalarını miras bırakmasıdır. Tam da bu nokta da Farabi ünlü düşünür Aristo’yu anlamaya çalışmış ve öğrencisi Platon’un görüşleriyle birleştirerek, Aristo’nun mantığını sistemleştirmiş ve daha da genişletmiştir. İslam felsefesinin en etkili önderi olmasının nedeni bilgileri birleştirerek yeni bir felsefi akıma imzasını atmasındandır. (Leblebitozu, 2017)

 Ayrıca etkilendiği büyük düşünürler arasında Batlamyus (Astronomi), Plotinus (Sudur teorisi) gibi filozofların teorileri, kozmolojisinin ana omurlarını oluşturur.  (ADAMSON & TAYLOR, İslam Felsefesine Giriş, 2008) 

Etkilediği ünlü bilim insanlarının bazıları şunlardır: İbni Sebin, İbn Bacce, Ahmedi Hani, Leo, Strauss’tur … (Wikipedi Özgür Ansiklopedi, yk.)

Etkilendiği  konulardan biri de hiç şüphesiz musikidir. Musiki de Aristo, Themistus ve Öklid’in eserlerinden etkilenmiş ve hatta onların eksik ve yanlış yazdıklarını düzeltme imkanına sahip olarak musiki konusunda ileriye gitmiştir. Musiki ilmini de kendi içerisinde ameli ve nazari olarak ele almıştır. Bu konu da Muallim-i Evvel adıyla haklı olarak anılmayı başarmıştır. Bu konu da önemli eserler yazmıştır. Ayrıca ses fiziği konusunda da farklı ve yeni sonuçlara ulaşmıştır. Musiki alanında yazdığı bazı eserler:El-Musika’l-Kebir, Kitab fi’l-ika’at… (JEBRINI, 1995)

Sonuç

Bir yazar, astronom, filozof ve müzisyen kimliğine sahip Farabi, asırlar önce ortaya atılmış teorileri tekrarlamak ya da onları olduğu gibi kabul ederek filozof kimliğinden uzaklaşmak yerine; üstün tahlil yeteneğiyle gözlemler yapmış ve bilgi dağarcığını sürekli geliştirmiştir. Farabi, özgün bir kimlikle çağlar sonra bile, onun mertebe anlayışıyla tabir etmek gerekirse; çocuk kitaplarını okuyan nesilden başlayarak bilim insanlarına kadar küresel çapta haklı bir üne kavuşmuştur. Farabi, farklı konularda birçok eser yazma başarısı dışında, eserlerindeki bilgilerin farklı alanlarda olmasına rağmen tutarlı olması onun tahlil ve sentez sonucu uzlaştırma ustalığını gösterir. Etkisini ve katkısını sadece bsılı eser sayısıyla göstermeye kalkışmak Farabi’ye karşı büyük bir kusur işlendiğini gösterir. Nitekim onun fikirleri, geliştirdikleri ve  öğrencilerinden faydalanılması miras olarak bıraktığı nitel faydaların sadece somutlaştırılmış bir kısım örnekleridir.

KAYNAKÇA

Leblebitozu. (2017, Temmuz 31). Haziran 28, 2020 tarihinde Leblebitozu Web Sitesi: http://www.leblebitozu.com/farabi-eserleri-ve-hayati/ adresinden alındı

Leblebitozu. (2017, Temmuz 31). Haziran 28, 2020 tarihinde Leblebitozu Web Sitesi: http://www.leblebitozu.com/farabi-eserleri-ve-hayati/ adresinden alındı

Sabah. (2017, Ocak 26). Haziran 28, 2020 tarihinde Sabah web Sitesi: https://www.sabah.com.tr/egitim/2017/01/26/farabi-kimdir-felsefesi-nedir#:~:text=El%2DFarabi%2C%20ger%C3%A7ek%20Aristo’,serbest%20b%C4%B1rakmay%C4%B1%20ba%C5%9Fard%C4%B1%C4%9F%C4%B1n%C4%B1%20s%C3%B6ylemek%20gerekir. adresinden alındı

Sabah. (2017, Ocak 26). Haziran 28, 2020 tarihinde Sabah Web Sitesi: https://www.sabah.com.tr/egitim/2017/01/26/farabi-kimdir-felsefesi-nedir adresinden alındı

Sabah. (2017, Ocak 26). Haziran 28, 2020 tarihinde Sabah Web Sitesi: https://www.sabah.com.tr/egitim/2017/01/26/farabi-kimdir-felsefesi-nedir adresinden alındı

Sabah. (2017, Ocak 26). Haziran 28, 2020 tarihinde Sabah Web Sitesi: https://www.sabah.com.tr/egitim/2017/01/26/farabi-kimdir-felsefesi-nedir#:~:text=El%2DFarabi%2C%20ger%C3%A7ek%20Aristo’,serbest%20b%C4%B1rakmay%C4%B1%20ba%C5%9Fard%C4%B1%C4%9F%C4%B1n%C4%B1%20s%C3%B6ylemek%20gerekir. adresinden alındı

Qha. (2019, 12 20). Haziran 29, 2020 tarihinde Qha Web Sitesi: https://qha.com.tr/haberler/birlesmis-milletler-2020-yi-farabi-yili-ilan-etti/134013/#:~:text=B%C3%BCy%C3%BCk%20T%C3%BCrk%20bilgini%20ve%20filozof,D%C3%BCnya%20Farabi%20y%C4%B1l%C4%B1%20ilan%20etti. adresinden alındı

Qha. (2019, Aralık 20). Haziran 29, 2020 tarihinde Qha Web Sitesi: https://qha.com.tr/haberler/birlesmis-milletler-2020-yi-farabi-yili-ilan-etti/134013/#:~:text=B%C3%BCy%C3%BCk%20T%C3%BCrk%20bilgini%20ve%20filozof,D%C3%BCnya%20Farabi%20y%C4%B1l%C4%B1%20ilan%20etti. adresinden alındı

Qha. (2019, Aralık 20). Haziran 29, 2020 tarihinde Qha Web Sitesi: https://qha.com.tr/haberler/birlesmis-milletler-2020-yi-farabi-yili-ilan-etti/134013/#:~:text=B%C3%BCy%C3%BCk%20T%C3%BCrk%20bilgini%20ve%20filozof,D%C3%BCnya%20Farabi%20y%C4%B1l%C4%B1%20ilan%20etti. adresinden alındı

ADAMSON, P., & TAYLOR, R. (2008). İslam Felsefesine Giriş. (M. Kaya, Çev.) İstanbul: Küre Yayınları.

ADAMSON, P., & TAYLOR, R. (2008). İslam Felsefesine Giriş. (M. KAYA, Çev.) İstanbul: Küre yayınları.

Aristoteles. (1998). Nikomakhos’a Etik. (S. Babür, Çev.) Ankara: Ayraç Yayınevi.

Bayrakdar, M. (2009). İslam Felsefesine Giriş. Ankara: TDV Yayınları.

BOLAY, S. H. (1989). Akıl. İstanbul: Türkiye Diyanet İşleri Ansiklopedisi.

BOZYİĞİT, A. (2018, Mart). Farabi’nin El-Medinetü’l Fazıla ve Es-Siyasetü’l Mediniyye(Mebadiü’l Mevcudat) Adlı Eserlerinin Karşılaştırılması. Kutadgubilig Felsefe-Bilim Araştırmaları(37), 481-501.

CEVİZCİ, A. (2012). Felsefe Tarihi. İstanbul: Say Yayınları.

ÇİLİNGİR, L. (2009). Farabi ve İbn Haldun’da Siyaset. Ankara: Araştırma Yayınları.

ÇUBUKÇU, D. D. (Yk.). Türk Filozofu Farabi’nin Din Felsefesi. Ankara.

Çubukçu, D. D. (Yk.). Türk Filozofu Farabi’nin Din Felsfesi.

Farabi. (2001). El-Medinetül Fazıla. (N. DANIŞMAN, Çev.) Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.

Farabi. (2001). El-Medinetül Fazıla. (N. Danışman, Çev.) Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.

Farabi. (2001). El-Medinetü’l Fazıla. (N. DANIŞMAN, Çev.) Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.

Farabi. (2001). El-Medinetü’l Fazıla. (N. DANIŞMAN, Çev.) Ankara: Mıllı Eğıtım Bakanlığı Yayınları.

Farabi. (2001). El-Medinet’ül Fazıla. (N. Danışman, Çev.) Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.

Farabi. (2010). Risale Fima Yenbaği En Yukaddeme Kable Te’allimi’l-Felsefe. (M. Kaya, Çev.) İstanbul: Klasik Yayınları.

JEBRINI, A. (1995). Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. Haziran 29, 2020 tarihinde Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi Web Sitesi: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi adresinden alındı

KARA, N. (2016). Farabi’de İdeal İnsan. TC Ankara Üniversitesi, Felsefe ve Din Bilimleri(İslam Felsefesi)(Yüksek Lisans Tezi). Ankara: TC Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

KARA, N. (2016). Farabi’de İdeal İnsan. TC Ankara ÜNİVERSİTESİ, Felsefe ve Din Bilimleri(islam Felsefesi). Ankara: TC Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü(Yüksek Lisans Tezi)ı.

KARA, N. (2016). Farabi’de İdeal İnsan. Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe ve Din Bilimleri, Ankara.

KARA, N. (2016). Farabi’de İdeal İnsan. Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü(Yüksek Lisans Tezi), Felsefe ve Din Bilimleri, Ankara.

KAYA, M. (1995). Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. Haziran 28, 2020 tarihinde Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi Web Sitesi: https://islamansiklopedisi.org.tr/farabi#1 adresinden alındı

Kindi. (2010). Risale Fi’l Akıl. (M. Kaya, Çev.) İstanbul: Klasik Yayınları.

Muhammed Abid El-Cabiri. (2003). Felsefi Mirasımız ve Biz. (A. Aykut, Çev.) İstanbul: Kitabevi Yayınları.

Şerif, M. (2000). Klasik İslam Filozofları ve Düşünleri. istanbul: İnsan Yayınları.

Topal, D. (2017, 10 20). Haziran 27, 2020 tarihinde TÜBİTAK Genç Bilim: https://bilimgenc.tubitak.gov.tr/makale/el-farabi adresinden alındı

TOPDEMİR, D. D. (2009). Felsefe Nedir? Bilgi Nedir? Türk Kütüphaneciliği(23), 119-133.

VURAL, M. (2011). İslam Felsefesi Sözlüğü. Ankara: Elis Yayınları.

Yıldız, M. (2009). Farabi’nin Toplum ve Devlet Görüşü. Doktora Tezi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe ve Din Bilimleri Ana Bilim Dalı, Kayseri.

Wikipedi Özgür Ansiklopedi. (yk.). Haziran 29, 2020 tarihinde Wikipeda Web Sitesi: https://tr.wikipedia.org/wiki/F%C3%A2r%C3%A2b%C3%AE adresinden alındı.

AYNADAKİ İKİZİMLE SOHBETİMİZ

Artık İyi Anlaşıyoruz

Üzerimdekii yorgunluğa aldırış edecek enerjim olmadığını pekâla biliyordum.

Yine de Rabb’imin bahşettiği güzelliğime,aynadaki ben’in gözüne bakarak şükrettim.

Uzun süre bakınca her şey bana aitmiş gibi düşüneceğim diye bir an ödüm kopacak gibi oldu,
neyse ki sonra ölümlü olduğumu unutmadığımı farkettim.

İçimden bir kahve içmek geldi.
Acıymış tatlıymış umrumda olmadı.
Tadını seçen beynimdi.
Her konuda olduğu gibi bu konuda da benimle alay ediyordu.
Bu defa o yenildi. “Ne diyor bu deli” diyenleriniz olacaktır.
Ama bir süre sonra, ölünce bunları takmak benim hiç bir işime yaramayacak.
Geçici olduğunu bile bile ibadete bir kaç saat ayırıp,safsatalara üzülerek hayatımızı mahvetmek akıl kârı değildir yani.
Belki bir 30-40 hadi bonkör olalım tutarsa eğer ortalama bir insan ömrü kadar yaşayacağız.
-Sonrası mı?
-Kim gitti de geri döndü?
-Ben de bilmiyorum.
-Merak mı?
-En az herkes kadar çok… Fakat hepimizin bu merakı gidereceğimiz konusunda garanti verebilirim.

Bir yerde okumuştum: “İnsanoğlu o kadar dünyevîleşir ki, mezar kazan bile öleceğine inanmaz” diyor (İmam Gazali)
Düşündüm de eski ben de böyle değil miydim?
Öleceğiz tabi diyerek bir kaç saniye üzüntüden sonra,ölümü unutup vicdanımı rahatlatmaya çalışıyordum.
Çok kolay kandırıyordum kendimi.
Bencilliğe,üzülmeye,dünyalık başarıya ve konu dış görünüşe gelince ne çok hırslanmışım.

Bu arada alakasız gelecektir ama anlam veremediğim uğraşlarda oluyor.
O kadar boş mu ve çok mu ki zamanları insanların da kedi koltuğu yapıp 200₺ satıyorlar.
Doğrusu dünya gözümde garip bir yer ve bir o kadar yorucu… Şimdi çok ağır gelse de ölüm gerçeği,bu gerçeğin hem farkında olmak hem de aşırı dünyayı boşlamamak için denge de tutmaya gayret ediyorum.
Kısacası bugün ölecek gibi ahireti;yarın ölecek gibi fanili…

NEREYE ÇEKİLİYORUZ?

Gerilen paket lastiği mi yoksa içi havayla şişirildikçe genleşen balon mu daha iyi benzetme olur bilmiyorum.Bu 5G konusu da zannımca böyle bir şey.Konu hakkında yorum yapan uzmanlar ikiye değil üçe veya kesin çizgilerle ayıramasam da dört grupta toplanmış durumda.

4G ye göre 20 kat fazla internet sağlayacaktır.30 kata kadar da daha hızlı internet demek.Şu şekilde somutlaştıralım:Artık bir kaç saatlik dizileri bir kaç saniye de indirebilirsiniz.Bunu sağlayan da tabii ki etrafımızı çepeçevre saran bu baz istasyonları olacak.İnsan sağlığını bu kadar umursamayan bu sistemin en büyük amacı daha fazla kazanmak.Kimse iyi niyetli olup teknolojiyle insan hayatını sırf kolaylaştırmak için demesin.Amaç en başta insanlık olsaydı Interneti hızlandırmak ve her eve internet aktarmak yerine en başta su,yemek,sağlık ve eğitim hizmeti sunulurdu.

İlk grup zararlı olduğunu savunanlar.Çünkü,yeni nesil mobil iletişim 5G de kardeşleri(4,3,2,1G) gibi,Güneş’ten gelen dalgalar kadar kesin olmasa da zararlı olduğu düşünülen dalgalar yayıyor.5G baz istasyonları yakınında bulunan ağaçların ve hayvanların gözle görülen tepkilerini incelediğimiz zaman tamda bu noktada kafalar karışıyor.Bu yakınlık 5G baz istasyonu prototipi kurulan Wuhan(Çin),İtalya,ABD …gibi yerlerde Corona virüsün ölümcül riski ve gerçekleşme oranıyla paralel zeminde seyretmektedir.Tabii ki aklınızdan hükümetin tutumu,koşullara hazırlıklı olunup olunmaması tarzında çevresel etmenlerde gelecektir.Fakat bu özelliklerin daha kullanılmaya elverişli olunmadığı hatta atıl kapasiteyi göz önünde bulundurursak bu durum çelişki arz edecektir.Dünya da gelişmiş ülkelerin;gelişmemiş veya gelişmekte olan ülkelere yön tayini yaptığını biliyoruz.Yediğimiz her kıtalar arası paketli ürünü, laboratuvar testlerine tabîî tuttuğumuz halde eser miktarda veya gizlenen nano parçacıkları göz ardı edebiliyoruz.Bu konuya nerden vardığımı merak ettiğinizi biliyorum.Uzatmadan demek istediğim:5G interneti aşırı hızlı (Gerçek ortam da güncel hız 4.7Gbit/sn) hizmet sağlayan bir alt yapıya sahip olacak.Bunun için evlerimizin etrafında, her metre kare başına kuş yuvasından çok baz istasyonları kurulacak demek belki abartı olmayacaktır.Bu da elektromanyetik dalgaların çokluğu anlamına geliyor.

Gelelim bağlantı kurduğumuz konumuza.GDO‘lu ürünlerin zararlı olduğunu biliyoruz.Virüsle etkileşim konusu ispatlanırsa bu demek olur ki kendi arzlarını kendileri oluşturcaklardır.Yediğimiz her genetiği değiştirilmiş organizma mutasyona uğramış yeni hastalık davetiyesi olacaktır.Bu sayede son zamanlarda tabiri caizse adı dokuza çıkmış ilaç firmaları için yeni bir atılım olacaktır.Taktik değiştirip modern şekilde çözümler sunacaklardır.Bir nevi kabuk değiştirme işlemi diye düşünebiliriz.

Birbirinin çıkarını düşünerek hareket eden bu devasa kapitalizm zincirini kırmak bizim elimizde.Oyunun kurallarına hakim olursak,direncimiz de o derece kaslı olur. Başka bir grup ise 5G‘nin nesnelerin Interneti olduğunu ballandırarak anlatıyor.Haklısınız güzellikleri elbette var fakat elektromanyetik radyasyon dalgalarına uzun süre maruz kalacağımız akıllı ev ve şehir düzenlemesinde düşük yapma riski artan hamileleri düşünmek kimi bağlıyor? Engellilik oranının artması olasılığı ile kanser ve türevi hastalıkların kaynağını masum göstermek ne kadar hipokrat yeminiyle uyuşur?

Radyoloji bölümünde çalışırken kurşun geçirmez odaların yapılma amacını fazlasıyla sorgulamıştım.Teknisyenlerin kişisel dozimetre kullanmaları zorunluydu.Bunun nedeni haftalık,aylık vs.belirlenmiş süre zarfında maruz kalınan radyasyonun ölçülmesiydi.Ölçüm sonuçlarına göre izin yazılarak veya başka bir şekilde radyasyonun etkilerinden uzaklaştırmaktır.Peki 5G’nin kapıyı,suyu ve tencere kapağını (artık nerede kullanılırsa)açması ile sürücüsüz araba kullanılması vs. sağlığımız ve geleceğimiz tehlike altındayken ne kadar faydalı olabilir?Her yere yerleştirilecek baz istasyonları sonrası bizler nereye inzivaya çekileceğiz?5G’ye salt benim penceremden bakmayabilirsiniz.Konu için en başta yazdığım gibi nereye çekersek oraya kayan bir konu.Ya da o bizi çekiyor hedeflediği yöne doğru.Mesela korona virüs konusunda herkesin eve tıkılması belki dijitalleşme olgusunu insanlara benimsetmekti.Ya da amaç kolaylıkla baz istasyonlarını insanların protestolarına maruz kalınmadan hızlıca kurmaktı.İngiltere de yakılan baz istasyonlarını düşünürsek anlamlandırmamız sağlam zemine oturabilir.ABD‘nin korona virüs ve ırkçılık darbeleriyle yalpalayan adam durumundan sonra da 5G ile ilgili ilerleyişi durdurması da fikirlerimizin kutbunu belirlememizde ipucu sağlayabilir.Ülkemizde 5G konusunda kullanma hevesli ilk ülkeler arasında.Hatta gerekli altyapı işlemleri telekomünikasyon firmaları ile olağanüstü durumlara bağlı olarak şimdilik 2023 gibi her evde olacağı öngörülüyor.

Son zamanlardaki dedikoduların yönleri biraz da bilimsel alanda yapılan çalışmaların belgelenmesi ile ilgili.Tüm bunların kan gruplarına karşı bir saldırı olduğunu düşünen kesimde ayrı bir topluluk.Kan grubu özelliklerine bakılınca baskın B Rh + kan grubu üyelerinin kendilerileriyle aynı gruptaki bireylerden kurtulma yolları olduklarını iddia ediyorlar.Dünyayı yöneten grubun virüsle ve 5G alt yapısını da kurarak bu süreci hızlandırdıklarını düşünen bu insanların sayısı ve düşünceleri küçümsenecek gibi değil.

Baz istasyonlarından şimdilik 5G için masum diye göstermeye çalıştıkları dalgalar yayılıyor.İlerde hangi amaçlara hizmet edeceğini yaşayarak tecrübe etmemizi istemiyorum.Usul usul hanelerimize ve sonra vücudumuza hükmetmeye çalıştıklarını anlamam geç olmadı.Biz bunları düşünüp yazarken onlar çoktan düşündüklerimizi ve bedenimizi kayıt altına almışlardır.Görünür şekli ise şimdiye kadar on bin kişinin taktırdığı çipler ve yapay zeka ile oluşturulmuş robot man’ler olacaktır.

Sağlıcakla kalın ya da elinizden geldiğince teknolojiden uzak kalmaya çalışın mı demeliydim…

NEREYE ÇEKİLİYORUZ?

Değerlendirme: 5 / 5.

“Bir incelik…” diyor şair

“Kitap sitede yoksa var gibi göstermek de kul hakkı değil midir?” diye sorduğumda kul hakkını duyup hediye etmek isteyen satıcı abinin inceliği çoğalsın istiyorum yeryüzünde.”Ricamı,samimi dua kabul et Rabbim” diyorum sesli olmayan bir şekilde.Hiçbir gönlü incitmeden dâr-ı dünyadan geçmek düşüncesi de çiçeklenir beynimde,Çokça kelimeyi kullanmadan anlaşılmak isteğim de…Beklentim yükseklerde mi? böyle inceliklerle insanları bir görmekle?Ezmedim…

Ateşte Yeşermek

Kader konusunda bilgi edinmek veya tazelemek adına yazıma bir göz atıp nasiplenmeye ne dersin? Fazla iddialı mı konuştuk sanki:) Neyse canım, kap çayını kahveni hadi gel kalbi yumuşatmaya…

Anadoluda Bir Çınar

Kâf Dağı zerrem değil ayû güneş bana kul Aslım Hak’dır şek değil nâm oldu insan bana…   (Kâf Dağı benim vücûdumun yanında hücrem bile değildir. Ay ve güneş, etrafımda dönen,bana hizmet eden bir hizmetçidir. Benim ismine insan denildi fakat hiç şüphesiz benim aslım hak’dır…) der bizim Yunus. Evet,bizim Yunus; Anadolu halkına kendi alfabeleriyle aşkın özünü fısıldayan halk…

ÖLÜMSÜZLÜK İKSİRİ

Resim az çok anlatıyor;ama yine de azda olsa hatırlatmakta fayda var.”Onların mallarında dilencinin ve (iffetinden dolayı durumunu açıklamayan)yoksulun bir hakkı vardır.”(Zariyât,51/19)Sırf okumak için yazıyı okumakla kalmayalım ki bu boşa zaman kaybıdır.
Düşünme faslından sonra da harekete geçelim mesela.Ölü bir düşünceden ibaret ziyan olmasın.

Çok zor gelecek nefsimize belki ama gülümsemekte bir sadakadır.Mutlaka Sadaka-i Cariye(Öldükten sonra da faydası ve sevabı süregelen iyilikler:Cami,çeşme yaptırmak,ilmi bir eser bırakmak vs.) olarak bir şey bırakamam diyenler için “çorbada tuz olmak” deyimini hatırlatırım.
Şöyle düşünelim hep birlikte:Misafirliğe gittiğimiz veya kiracı kaldığımız evde pek bir şeyler almayız.
Çünkü,geri dönüşte bize yük olacak fazlalıkları taşımak zorluk çıkaracaktır.
Dünyada da kalıcı olmadığımızı;gidenlerin geri dönmemesinden yüz yıllardır tecrübe ediyoruz.
Peki bu kadar “eşya” ile bize “yük olan günahlarımız” ile hiç zorlanmayacağımızı mı sanıyoruz?
Bugün eksik olan bir boya kaleminden tutunda ufalıp bayatladığı için çöpe attığımız ekmek kırıntısına kadar hesaba çekileceğiz.
Yeryüzünde her şeyin sahibi Rabb’in, rızkını fazlasıyla vermedi mi?
Açlıktan ölecek kadar zorda mı kaldık sanki…
Belki yeni çaput yığınlarına ayağımızı geçirmeden belki ağzımıza götürmeden çilekli,muzlu veya altın kaplama tatlımızı;son nefesimizi vereceğiz.
Ölümden kaçış olmadığını bile bile yaşamak için çırpınarak…
Ekrandaki aç-susuz masumlara bakıp ah vah etmekle sorumluluktan kurtulduğumuzu sanıyoruz ya;oysa üzerimizde tam takır, dolapta ise iç içe geçmişleri almak yerine bir yetimi doyurabiliriz.O fazlalıkların orda durmasının zararı olurken nasıl rahat bir vicdanla halen harekete geçmiyoruz/geçemiyoruz.
Bizi tutan nefsimiz mi yoksa her şeye sahip olarak mutlu olduğunu sanan çevremiz mi?Unutkan insanoğlu dünyaya geri döndürülemeyeceğini, kısa bir ömürle misafir edildiğini hatırla.
Unuttuğumuz sürece gaflet uykusundan uyanmak şöyle dursun,başkalarını da kendimizle birlikte yakacağız.

En kötüsü de bir kere geliyoruz bu dünyaya diye yaptığımız tüm hatalar bir kere gittiğimiz ahirette;bir kere yazılmış olacak…
Seni kurtaracak olan belki küçük bir gülümsemen,minik bir yardım dokunuşun ya da samimiyet kokan güzel bir sözün olacak.
Kendine saklayarak; çevrendekilere de ahiretine de yazık etme.
Unutma ey insanoğlu ölüm çat kapı gelir,onu nasıl karşıladığın dünyada neler yaptığınla ilişkili olabilir.Yaşadığımız gibi ölmek deyimi finalimiz olsun…

YANLIŞLAR KAFİLESİ

Her canlının ölümü tadacağını bile bile ne çok alışmışız ölümsüzmüşüz gibi yaşamaya.
Ne çok eşya biriktirmişiz ne çok kalp kırıklığı..
Ya yan komşudan çıkar ya akrabadan birileri.
Bazen de düşünmek istemediklerimiz arasındandır cansız bedenler.
Zamanla unutmuş gibi oluruz onları ama bilinçaltında hep nefes aldıklarına şahitiz.
Gidenler bir daha geri dönmeyecekler kafilesine katılmışlardır.

Herkeste var olan ölüm korkusu ama neden nefsimize engel olamıyoruz anlayamıyorum.
Oysa burnumuzun dibinde son bulan hayatları koklaya koklaya yaşıyor/yaşadığımızı sanmıyor muyuz?
Ölüm gelip çattıktan sonra; yıkanan sadece bedenle kalmıyor kefenlene hapsedilmiş eylemlerde oluyor.
Hepsinden tek tek hesaba çekileceğimiz kısa süreli bir mekân ediniyoruz.
Ya cennetten bir bahçe ya da cehennemden bir bataklık.
Uğruna gece gündüz çalıştığımız ve hiç kimseye kalmayacak olan ortalama yaşam yüzdeli bir süre.
Sonsuza dek kalacağımıza inandığımız yer için hazırlıklar ne âlemde?”
Ölümü ve öldükten sonra ceset ve kemiklerin çürümesini hatırlayın.
Âhiret hayatını isteyen dünya hayatının süsünü terkeder.(Tirmizî,Kıyâmet, 24)

Ne ayet ne de hadis gerçekleri kesmiyor bizleri değil mi?Şu anda yaşıyor olmanın verdiği cüretkar tavırdan olsa gerek erteleyip duruyoruz inancımızın gereklerini.
Hâlbuki “Hangi mû’min daha akıllıdır yâ Rasulallah”diye sorulduğunda şu cevabı vermiştir:”Ölümü sıkça hatırlayıp ölümden sonrası için en iyi hazırlık yapan kimsedir işte gerçek akıllı insanlar onlardır.(İbn-i Mâce,Zühd,31)
Unutmayalım demeyeceğim ama hep aklımızda olsa faydası çok fazla olur, zararı yok…

OKUMALISIN

Yaratan Rabb’inin adıyla oku!
O,insanı alaktan(asılıp tutunan zigottan) yaratmıştır.
Oku!Kalemle (yazmayı) öğreten,(böylece) insana bilmediğini bildiren Rabb’in sonsuz kerem sahibidir.(Alak Suresi _1-5.Ayet)

Peygamber efendimiz(s.a.v)’e ilk vahyolunan ayetlerdir. Üstelik ümmi (okuma- yazma bilmemek) rağmen iki kere “oku!”denilmiştir.
Ehemmiyetini ve bizlere  ne anlatmak istediğini, ilk ayet olması ve iki kere birden fazla tekrarından anlayabiliriz
Bu yüzden olsa gerek, tarihteki ilklerin bir çoğu islam bilginleri tarafından keşfedilmiş.                                                                                    Yakından göz atalım hadi:
Cizreli Cezeri Sibernetiğin kurucusu:
Artuklu sarayında başmühendislik yapmış ve yıllarını adamış müthiş bir şahsiyet.
Avrupa’da ‘Alpharabius’adıyla bilinen Farabi’ye selam vermeden geçmek yakışı kalmaz.
Büyük zorluklara katlanmış ilk yıllarında kadılık yapmış alim zat, bir ara bahçe bakıcısı dahi olmuştur.
Felsefe, sosyoloji, mantık, fen bilimleri, tıp vs. birçok alanda uzmanlaştığı yetmiyormuş gibi bir kaç dilde de ustalaşmıştır.
Aristodan sonra Muallim-i Sani(İkinci öğretmen) unvanına mazhar olmuştur. Ayrıca musiki denince akla gelen ve Kanuni aletiylede özdeşleşmiştir.

Peki bu şekilde saymaya devan edersek sığarlar mı ki buraya?
Fatih Sultan Mehmet’i, Kanuni’yi ve inci küpeli Yavuz Sultan Selim’i(ezeli rakibi şah İsmail’e de ait olduğu rivayetler arasındadır), Evliya Çelebi’nin seyahatlarını nerelere iliştirelim ki taşmasınlar?
Amasyalı olup; Türk plastik cerrahisinin babası, Sabuncuoğlu Şerafettin taa o zamanlarda rehabilite edici aletleri nasıl tasarladı ki? O hayal gücünü hangi duasına borçlu?
Peki bugün başımızı derde sokan mikropların tanımını üstün teknolojik hiç bir laboratuvar  aleti olmadan tanımlamayı başaran Akşemseddin hocamıza hayran kalmamak elde mi?
Daha nicesi var: Gazali, Ali Kuşçu, Lagari Hasan Çelebi,Piri Reis, Harezmi, Abdullah Barani, Fezari…
Geriye dönüp baktıkça, asıl cehaletin, gelişen teknolojiyle insanlara zarar verdiğini ve pırıl pırıl zekâları köreltmeye başladığını görüyoruz.
Bana göre gelişim en başta: Ancak insanın gerçekten insan olduğu için verilen değerle birleştiğinde kazandığı anlamdadır.

Bazı şeyler, teknolojiden, şöhretine daha üstündür. İnsanı yüceliğe götüren vasıflar da bunlar değil midir?
Etik ilkelere bağlı kalarak ve Allah’ın rızasını kazanmak için “oku”rsanız yolunuz açık olur..
İnanarak ve içten yapılan emekler zayi olmaz inşallah.

Okuyun ama sizi kâinatı sorgulatmaktan ve makine haline getiren, insandan ve onun aletlerinden/ bilimselliğe  dayanarak kaynak bulan ilkelere körü körüne de bağlanarak işin ahiret boyutunu da hatırınızdan çıkarmayın.

Çünkü bu sıkı sıkıya nobel ödüllü  ilkeler, bir Göbekli Tepe tarihi olup bütün kesin sandığınız tabûları yıkabilir.

Tıpkı bazılarımızın, İslam’a  karşı da  yüzde yüz emin olarak takındığımız tavrın (geri dönüşsüz) kabirden çıkamayacağımızı anladığımız andaki hakikat kırıkları gibi…

O yüz yıllara meydan okudu,sen onu okumaktan aciz mısın?

KUGUDUCK’TA NEY!

“Kuguduck”ta Ney?

Yeteneklerinden bir haber, köşede pinekleyen milyonlarca insandan biriydim…Bu kalabalıktan sıyrılmam tam 23 yılıma mâl oldu. Babam olarak gördüğüm iyilik meleği öğretmenimin sayesinde tabiiki.
O benim için derin uykudayken uyandıran naif bir sesti.Büyük bir nimet,uyarılmam için özelikle seçilmiş bir melekti.Başta korkmuş ve yazı yazamam demiştim.Bu korkular kendimi bir çirkin ördektende çaresiz hissettiğim içindi.
Az kalsın unutuyordum büyük bir nedeni dahada ki bence en büyük engel;İnsanların ne diyeceğiydi.Taaki işe girişmem ve o koca yürekli meleğin elini uzatışıyla başlamasına kadar.Ben inatla her küçük pürüzde geri sarıyordum meleğim ve içimdeki başarma arzusu tekrar diyordu.
Neyse ki artık çirkin ördek yavrusu olmadığımı başarılı oldukça özümsedim.
Hepimiz çirkin ördek yavrusuyuz aslında.Bu dönemi kimimiz erken atlatır kimimiz hikayenin sonunda “kuğu”olmanın ayrıcalığını tatmadan hayatını noktalar.Önemli olan başlamaktı.Adımı “Kuguduck” yerine çirkin ördek olsun diye diretsemde iyiki “kugu-duck”yapmış bugün güzel hocam diyorum.
Başarılarım arttıkça şunu demeye başladım:Zoru başarırız.İmkânsız biraz zaman alır.(James Goblin)Bu başarılar başkalarının onayına sunmadığım sadece “ben yapabildim”dediğim şeyler.Emin ol “Sen bir kuğusun bunu farkedebilirsin…”Sayfayı da bu yüzden kurdum.

Sayfam nazarımda bereketli bir sofra.İsteyen buyursun gelsin.Dolabımdaki bilgileri masaya bırakıyorum.Besmelesiz yerseniz orası sizin bileceğiniz iş.
Misafir umduğunu değil bulduğunu yermiş.İstemeyen ya da yemekte kusur arayacak olan varsa;yemek programlarına meze olmak için aday olabilir.
Kalan dostlar istediği kadar bu nimetten yararlanabilir…

KUGUDUCK’TA NEY!