NAN-KÖRLÜK

NAN-KÖRLÜK

“Biriniz,mal ve yaratılış bakımından kendisinden üstün olana baktığında,bir de kendisinden daha aşağıdakine baksın.”(Ebû Hureyre(r.a),Kitâbu’r Rikâk:30,Tecrid no:2109) buyrulmuştur.Bugünde dahi geçerliliğini koruyan güzel bir cümle.Anlamak için algılarını dikkate davet eden kardeşlerimiz buyursun düşünsün.Allah’ım ne çok derdim var;istediğim ayakkabı indirime girmemiş.Bu virüs illeti yüzünden de tatile gidemiyoruz.Bir bu eksikti,bu yüzyılda sular hiç kesilir mi?Peki saç kurutma elektrik olmasa ne işe yarar?Bu yılda atamam olmadı,hiç bir çantam kıyafetimin rengine uymuyor…Zincirin halkalarıdır bunlar uzar gider,her yeni bir şey alındığında onu tamamlayacak bir boşluk yaratıp dururuz.
Suyun sürekli varlığına şükretmeyiz,niye şükredelim ki hep var zaten.Dünyanın yüzeyi masmavi.Elektrikte, büyükşehir olsa hiç kesilmemeli.
Tesla boşuna mı uğraştı hem belki ücretsiz olacakken karşılığını da veriyoruz.Kime ne düşer ki haddini-hesabını yapmak.
Elektriğin sürekli var oluşu, bize sürekli sunulması gereken bir hizmetmiş gibi algılıyoruz.Bunu uzun sürece kaybetmedik çünkü.Oysa görme yetisini kaybetmiş biri gibi karanlığa boğulmuş bir dünya da yaşamayı düşünmek ya da düşünmeyi dahi istememek tüm mesele bu…
Açlık ve susuzlukla imtihan edilen ülkeleri düşünelim mı?Kuaför kuyruğunda beklemek,su kuyusu başında sıra beklemekle kıyaslanmak için bile adaletli değil.Üstelik kavurucu sıcaklarla bu imtihan iki katına çıkıyor.Sabrı, bu yüzden hepimizden çok iyi biliyor olmaları burdan antrenmanlı olmalarıyla pekâla ilişkilendirilebilir.
Fırında,atm’de ya da maaş kuyruğunda itişip kakışmıyorlar mesela.İki günlük kıtlık var denince marketleri akın edip alkol ya da abur-cubur da almıyorlar.Saçına su dalgası yapmayı bırakın içecek bir damla su bulamazken yine de insanlıktan uzak tavırlar sergilemiyorlar.Oyuncak sevgisini tatmakla,temiz suyu tatmak arasında yıkılmış bir köprüleri bile yok.
Biz o gün sofrada “bamya” görünce evde olay yaratacak hallere giriyoruz.Başka gün moralsiz hissedelim en az üç dört çeşit yemeğe burun kıvırıp,triplere giriyoruz.Kıyafete çanta rengi uymadı diye dışarı çıkmak istemiyoruz.Parklar ücretsiz diye gitmek istemiyoruz.Doğrudur kapalı mekanlardaki sunî çiçek kokuları daha kaliteli hissettiriyor ya.Para verilmeden alınan her şey çok basit geliyor.Sıradan hissettiriyor ki devletin çocuğa verdiği sütte bile bir hınzırlık arıyoruz.Şimdi evdeyiz,buna ilaveten dışarı çıkacağız başlığı altında umudumuz var.Bir kaç dakika kesilsede elektriğin/suyun tekrar geleceğine dair yüksek ihtimalimiz var.Boyumuz kadar peluş oyuncağa vereceğimiz parayla,bir su kuyusuna kova olup yardım elini uzatmak var.Gösteriş için harcayacağımız enerjiyi iyiliğe ayırsaydık yeryüzünde gösteriş olmazdı belki.Üç beş saat sonrası hiç yememiş gibi olacağımız yemeklerden,çöpe giden artıklardan kısarsak başka çocuklarda doyabilir.Mutlu olabilirler.Bize minnettar da olurlar.Belki oyuncakları bizimki kadar çok olmasa da oyuncağa sahip olma sevinci diye deneyimleri bile olabilir.
Herkes eşit koşullarda yaratılmış olsaydı dünyaya geliş amacımız ne olurdu ki.Hem pirinçteki taşı ayıklamak için koyu renkli taşlara da ihtiyaç olduğunu unutmayalım.”Asıl zenginlik mal çokluğu değildir,gönül zenginliğidir.”(Ebû Hureyre (r.a)’Rikâk;15) O zaman sosyal medyada yüzüğünü göstermek için elini nereye koyacağını bilmeyen tipler olmaktan kaçınalım.Elimizi taşın altına koyalım da ömrümüz yettiğince gizli kahramanlardan olalım.Çünkü,bu durum bizim başımıza gelmez diye hiç bir illeti uzak görmeyelim.İyilikte bulun ki,iyilik göresin.Hemde kat kat fazlasıyla.Bazen verdiğinin iki katı bazen de kurtulduğun kazalarla.Şikayet azaltır nimeti de şükür çoğaltmaz mı siz ondan bana haber edin…

Yorum bırakın