Bedelsiz Mutluluk Mu?

Dün gündüz markete gitmiştim. Ardımdan annesinin arkasından hoplayıp zıplayan kuzu gibi bir minik geliyordu. Annesi raflarda hararetli hararetli bir şeyler arıyordu. Ben kasaya vardığımda yüzündeki endişe yerini umutsuzluğa bırakmıştı. Kendisinin ve yavrusunun elini boş görünce aradığını bulamamıştır diye düşündüm. Tam olarak  kapıdan çıkmaya niyetlenmiştim ki, üstünkörü söylenmiş olan ama beni yol boyunca düşündürten şu cümleyi kadın, kasiyere söyleyiverdi: ” Güzel şeylerin devamı neden gelmez ki?”
Kasiyer önce bir afalladı sonra da ya sözde soru cümlesi  sandığından ya da verecek makûl bir cevap bulamamaktan olsa gerek; biraz bakıştıktan sonra sustu.
Elimde poşet ücreti vermemek:) için kucağımda aldıklarımla dönüş yolunda kendi iç sesime  cevap verdim: ” Bedelini ödemeden güzel şeyler devam etmiyor, şu önceleri bedava olan basit poşet gibi….”

Cuma Hayırlıdır, Hayrı Üzerimize Olsun

“Toplanmak, bir araya gelmek anlamındaki “Cem” kökünden türetilmiş olan bir kelimedir Cuma. Aynı zamanda Cum’a (Cumua, Cumaa) kelimesi, Kur’an-ı Kerim’in 62.sûresinin de adıdır. Bugün sadece Cuma mesajlarına indirgediğimiz basitlikte hiç değildir. Müslümanların bayramı demekle yetineceğimiz kadar faziletleri az olan bir gün de… Hatta tam tersi hadisi şeriflerde şöyledir: “Günlerin en kıymetlisi Cuma’dır. Cuma günü bayram günlerinden ve Aşûre Günü’nden daha kıymetlidir. Cuma dünyada ve Cennette mû’minlerin bayramıdır. O Kurban ve Ramazan günlerinden de kıymetlidir.” şeklinde geçer. Bu kadar önem arz eden günü sıradan bir günmüş gibi yaşamak o günle birlikte kendimize de haksızlıktır. Sevabın çokça yazıldığı bu günde, günahlarımıza da dikkat etmekte çokça fayda vardır. Cuma günü veya gecesi ölen mû’min şehid olur. Cebrail(a.s),Yahudi ve Hristiyanlar Cuma gününün kıymetini bilselerdi,Yahudi ve Hristiyan olmaktan korunurlardı demiştir. Hz. Musa’nın da Cuma gününün önemi işittikten sonra Ümmet-i Muhammed’den olmayı isteyecek kadar ehemmiyetlidir Cuma. Bu günde duanın kabul olacağı bir an vardır, bu an hutbe ile Cuma namazi içindedir. Duanın reddedilmediği bu ana ulaşmak için Cuma’yı sürekli mağfiretle, tebessümle iyi amellerle geçirmeye çalışmak en doğru karar olur.Dûnyevi işlere kısa bir ara vermek uzun sürede kalıcı fayda verecektir.
Cumanın hayrı hepimiz üzere olsun…

Sabır eyle

Çoğu zaman hatırımıza getiremediğimiz kavramlardan biridir sabır. Özelikle öfkelendiğimiz anda kovarız onu. Sanki Hz.Eyyub hastalığa ve sıkıntılara karşı onunla siper olmamış gibi. Hz.Yusuf kuyuda ve zindanda onunla dost olmamış gibi…Ya Hz.İbrâhim’in sabrı için ne demeli: Alevler gül bahçesi şeklinde bitmedi mi?
Hz. Yunus’a deniz altı gezisini kazandıran teslimiyetin adı neydi peki?
Sevgililer sevgilisi,gül kokulu peygamber efendimiz(s.a.v) hangi konuda sınanmadı ki,  karşısında sabır kılıcını kuşanmasın.

Tüm bu sebeplerin, sebepleri yaratandan geldiğini unutma. Sınavı sınav yapan sadece sorunlar değildir. Tevekkül edip sabırla teslim ol. Vakti gelince sabır bizi gül bahçesinden öte tüm güzelliklerin ebedî yurduna ulaştırır.

Hangi Yol

“Seni kötü yollara iten tek şey düşüncelerindir, ayakların değil.” Sözünü kendimize başlangıç rotası olarak alalım. Fotoğraftaki sözle ilk bakışta bir anlam bağı kuramamış olabilirsiniz ama şöyle izah edelim; Düşünce soyut bir kavram yani elimizle tutamayız, gözlerimizle göremeyiz,hatta gül gibi kokusu bile olsa koklayamayız. Ama yürümek harekete geçmektir. Yani somut bir şey. Eğer kafamızdaki düşünceler iyi yönde ise ayaklarımız bizi sadece o yöne doğru yaklaştıran vasıta işlevi görür.
Ama kafamız boş ise, ayaklarımız bizi  ya bataklığa sürükler ya da kim daha çok sesini yükselterek haklı çıkacağını zannediyorsa onların izinden gider ki bu bataklıktan beterdir. “Ne demeye getiriyorsun lafı hele, de bakem?” Dediğinizi farzedelim :)Önemli olan kaç diploma aldığınız değildir. Ya da hangi toplumsal statü/ mevkide olduğunuz da. Çünkü yüzlerce diplomalı veya da meslek sahibi insan tanıdım. Ama birçoğu ilkokul mezunu olmuş bir arkadaşımın düşünceleri kadar parlak ve araştırmacı kafaya sahip değillerdi. Nedeni çok basit, kitap okuyan insanın konuşması, oturması, kalkması hatta insan ilişkilerindeki tavırları bile farkını hemen belli ediyor. Hemen kestirip atmak yok okuyanlarda. Nedenini sorguluyor, güvenli kanıt istiyor ve bu sayede dünyanın kendi kendine oluşamayacağı kanaatine varacak kadar kendini biliyor. İlmin ilk iki  merhalesini geçip en üstte kendini bilmeyi öğreniyor. Bu yüzden olsa gerek;”ilim ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir, Sen kendini bilmez isen
Bu nice okumaktır.”diye onlarca yılın eskitemediği haklıbir söz vardır.Okuyanlar, birkaç kitap okuyup; alim tavırları kasmıyor. Bir insanın hatasını gördü mü ona kızmak yerine onarmayı, en öncesinde de kaynağını bulmaya iniyor. Uyarı yaparken incitmemeye çabalıyor. Tüm bunları yaparken; peygamber ahlakının uygulanan en kutsal kitap ( Kuran-ı Kerim) olduğunun farkına varıyor.  İşte bu yüzden de her sabah Kuran’ı,mealini,Risale-i Nuru,ilmihali ve dünya klasiklerini okuyorum. Okudukça hiçbir şey bilmediğim tokat gibi çarpıyor yüzüme.Unutma:”Nasıl ki bakteriler müsait ortam bulduklarında çoğalırsa, boş kalan insanın beyni de boş düşünceler üretir.”#keşfet #keşfetteyiz. #oku #kuran #risaleinur

DUAN YOKSA NEYİN VAR?

DUAN YOKSA NEYİN VAR?

Furkan suresi;(25:77.)”Eğer duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var?Diye insanın duayla kıymetlendiğini apaçık öne sürmekte.Hastalıkta, davetsizce bizi bulunca ettiğimiz duaları da bu çerçevede değerlendirebiiriz.Şöyle ki, ortalama her insan başına bir iş gelmeden çokta içten dua edemez.Hastalık zamanı peki dua etmeyen mü’min var mıdır?Bunun nedeni hastalığın zaten var olan ölümü daha çok hatırlatmasıdır.Genellikte hastalık ölüme götürür ve ağrılar daima Allah’tan şifayı diler.Biz insanlar şikayette ederiz.Halbuki nasıl şükür nimeti arttırıyorsa aynı şekil şikayette kötü durumu ağırlaştırır.Piskolojik olarakta kanıtlanmış olduğuna göre streslenmemeliyiz.Hastalığın derinlerine inip merakımızı arttırıp abartmamalıyız.Bu vücudu daha fazla baskılamak dışında faydasızdır.Hastalık tam da korku ve ümit arasındadır.Bir taraftan dünya bir taraftan ahiret,araftasınızdır.İkisi arasındaki denge ise sabırdır.Çok şey öğretir hastalık.Taaki onu yüzünden okumayı bırakırsak.Zararları dışında faydasını görmeye çalışırsak ziyadesiyle memnun olacağızdır.Çünkü dünyadaki hastalıkla çekilen yirmi gün ahiretteki saadetimiz için yirmi yıl gibi bir zamana karşılık gelebilir ve belki daha fazlasına.Allah sevdiği kullarını hastalıklarla imtihan eder.Hem öyle olmasa bu konuda en güzel örnek Hz.Eyyub(a.s) olur muydu.Ahirette onların kafilesinden olmak istiyorsak tevekkül edelim.Bu hastalıklar için şükür edelim ki günahlarımıza kefaretliği kabul ettikleri için.Bazı hastalıklar var ki manevi şehid sevabı verilmiş.Burdan anlaşılıyor ki hastalık sonucunda çok fazla kârlı çıkıyoruz.Hatta doğum sonucu(lohusa zamanı olan 40 güne kadar)dan tutun, boğulma ve yanma ya kadar veba bile bunlar arasındadır.Sadece bunla da sınırlı değil.Sekülerizme kendini çokça kaptırmış kişiler için ölüm aşırı korkunç gelebilir.Oysa hastalık zamanı Allah’a yakınlaşan kul ölüme bir nevi hazırlanmış,kendini alıştırmış olur.Dünyadan ayrılış süreci de daha hafif seyreder.Hastalıkların gençleri günahlardan korumak gibi bir vazifesi de var.Örneğin:Gençliğinin verdiği rehavete kapılıp gaflet içindekilerin acziyetini görmelerini sağlar.Bu durumda olan insanlara karşı iyileştiği zaman daha merhametli olmasını sağlar.Kendi vicdanlarını sorgulama imkânıda buldurur.Peki tüm bunlar sadece gençler için mi?Hayır Tabiî ki Rabb’imizin özellikle son zamanlardaki durumlarımız için bir ikazı.En güzel şekilde karşılarsak eğer Hak’tan gelen bu misafiri,bize hoşçakalın diyebilir.Ya da benimle gel manevi şehitliğine şefaatçi olayım da diyebilir.Ne derse desin ama o da bizim ondan şikayetçi olduğumuz gibi bizden Allah’a şikâyetçi olmasın da…