Ateşte Yeşermek

Günümüzde mânâsı pek de kolay anlaşılmayan kelimelerden biridir levh-i mahfûz ya da namıdiğer kader. Kabaca, “Net  ana yolları Hak tarafından tayin edilip cüzi irademizle yol ayrımlarına kırdığımız direksiyondur.” demek anlamamızı kolaylaştırabilir mi? Buna bir Yunus Emre ile özdeşleşmiş zikirce “bilmem” derim.

İdrakimizi güçlendirmek adına, bir  de şu müthiş cümleye göz değdirelim: “Kalbin atışı kaderin sesidir.” Doğru ya, yaşıyor olmak veya yaşam saatimizin durması da kader değil midir? Bu cümleyi de es geçmek olmazdı, “Kader, herkese bir görev vermiş, herkesi yaratılışına göre bir derde uğratmış, bir işe koşmuş.” O hâlde bazılarımız için,”Tırtılın kaderinde kelebek olup güzel ölmek vardır.” diyebilmek pekâlâ mümkündür. Fakat bir kısmımız için durum bu kadar iyi olmayabilir. Tüm olumsuzlukların faili olarak kaderi mimlemek doğru değildir. Hâşâ, alın yazısını kabul etmemek yaratıcıyı suçlamaktır. Razı gelmesi gereken O, iken biz ondan nasıl razı gel(e)meyiz? İhtimali söz konusu bile olmamalı. Üstelik bir imtihânda olduğumuzun bilincinde olarak hareket ettiğimizi varsaymak istiyorum. En azından içimizdeki inanmışlar  için. Fakat yine de acz yüklü olduğumuz da bir gerçek. Bence kaderi kabullenmemek (daha doğrusu istemediğimiz yönleri) konusunda günah keçisi aramak yerine, suç ibresi yalnızca kalbimizin kutbunu göstermeli. Evet, kadere teslimiyetin insanı kaygılardan uzaklaştırdığı da  bir gerçek. Ama tüm sorumluluğun kişide ya da sadece kaderde olduğunu varsaymak büyük bir seraptır.

Bir de satranç tahtası nazarıyla bakalım mı hayata? Koşmaktan bahsetmiştik bir alıntımızda. Kimimiz at gibi çetrefilli bir yolla kimimiz ise vezir gibi sağa da sola da veya çapraz yollara dahi kolayca atmıştır kendini. Ama konumuz yön tayiniyle sınırlı değil. Asıl meselemizin kaderin tanımından daha uç ve daha derinlik barındırması gerektiğini düşünüyorum. Şunun gibi “İbrâhimvâri  olmak ateşteki odunları yola saçılmış güller hâline getiriyorsa, aksi durumda, “Kaderi tenkid eden başını örse vurur, kırar.” cümlesi zannımca üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin sayısız yerinde tespitinden biridir.

Gelgelelim hayat satrancımıza.Oyun bittikten sonra siyah ve beyaz taşlar aynı yere konur. Ama önemli olan Ankebût suresinin 64. âyetinde değinildiği şekliyle: “Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi!” mânâsını anlayarak oyun bittikten sonra kazanan mı yoksa kaybeden mi olduğumuzla ilgilenmektir.

Velhasıl-ı kelâm, yol bellidir; direksiyonu çiçekli yola veya çamura kırmak ise bizim elimizdedir.

Cuma Hayırlıdır, Hayrı Üzerimize Olsun

“Toplanmak, bir araya gelmek anlamındaki “Cem” kökünden türetilmiş olan bir kelimedir Cuma. Aynı zamanda Cum’a (Cumua, Cumaa) kelimesi, Kur’an-ı Kerim’in 62.sûresinin de adıdır. Bugün sadece Cuma mesajlarına indirgediğimiz basitlikte hiç değildir. Müslümanların bayramı demekle yetineceğimiz kadar faziletleri az olan bir gün de… Hatta tam tersi hadisi şeriflerde şöyledir: “Günlerin en kıymetlisi Cuma’dır. Cuma günü bayram günlerinden ve Aşûre Günü’nden daha kıymetlidir. Cuma dünyada ve Cennette mû’minlerin bayramıdır. O Kurban ve Ramazan günlerinden de kıymetlidir.” şeklinde geçer. Bu kadar önem arz eden günü sıradan bir günmüş gibi yaşamak o günle birlikte kendimize de haksızlıktır. Sevabın çokça yazıldığı bu günde, günahlarımıza da dikkat etmekte çokça fayda vardır. Cuma günü veya gecesi ölen mû’min şehid olur. Cebrail(a.s),Yahudi ve Hristiyanlar Cuma gününün kıymetini bilselerdi,Yahudi ve Hristiyan olmaktan korunurlardı demiştir. Hz. Musa’nın da Cuma gününün önemi işittikten sonra Ümmet-i Muhammed’den olmayı isteyecek kadar ehemmiyetlidir Cuma. Bu günde duanın kabul olacağı bir an vardır, bu an hutbe ile Cuma namazi içindedir. Duanın reddedilmediği bu ana ulaşmak için Cuma’yı sürekli mağfiretle, tebessümle iyi amellerle geçirmeye çalışmak en doğru karar olur.Dûnyevi işlere kısa bir ara vermek uzun sürede kalıcı fayda verecektir.
Cumanın hayrı hepimiz üzere olsun…

Baş örtüsü hâyâ örtüsü

Ne yazık ki, bugün çoğu müslüman kızda başörtüsü; dudak büzme, boneden saç çıkartma ve yüzü taş bebek gibi badana yapmak anlamında moda!
Kur’an’da böyle bir tesettür anlayışı yok.
“Siz kimi kandırıyorsunuz” der insan bir düşünün?
Allah için namusunu koruyorsa neden Kur’an yerine modayı/ insanları örnek alıyorsunuz?
Artık üstü Mekke, altı Paris de değil!
Kendini tamamiyen şaşırmışlar…
O kadar çile sizin bu dar pantolon, mini tunik ve ayak bileğini gösterme telaşınız için çekilmedi. Sırf dudakların botokslu gibi olsun, bir ruj bitirip başına patlak renk şal takasın ve “instgramda ben de varım, modernim mantığıyla” İslâm’ı boynu bükük bırak diye terkedilmedi o okullar, ödüller. Ne mi oldu 28 Şubatta? Sırf yönetime karşı birtakım  inanç özgürlüğünüzü kabul etmeyen, laik insanlar, irtica yani geri kafalı diye ablalarımızı 1997 sürecinde İstanbul Üniversitesini kazananlar okula devam edemedi. Gözaltına alındılar. Başarı ödüllerini alamadılar. Utanç odalarında zorla “başınızı açın! Yoksa sizi barındırmayız ve okuyamazsınız” denildi. Her şeye rağmen başörtülerinden vazgeçmediler.  Sen güzel ve genç kardeşim! Güzelliğine ve en başta dini inancına bağlı isen, Kur’an’ı bir kere açıp bakmaya tiktok afâkiliğinden ve instgramda her şeyini elaleme sunmaktan zaman ayırıp okuduysan, neden badana yapar gibi makyaj yapıyorsun? Neden başörtün kafandan uçacak kadar minik? Boynun neden açık ya ayak bileklerini görünmese havan mı azalacak. Binlerce erkek instgramda amaçsız paylaştığın fotoğraflarına salyası akıp bakarken daha mı güzel hissedeceksin? Kendine saygın ve sevgin olması için  Islâm’ı bu hâle mi düşüneceksin? Bir like için kendini sunmak, İslâm’ı  yarım yaşamak bize yakışıyor mu? Dışardan başörtüsü nedir niçin takılır? ile alakan olmadığını aklı başında her insan anlıyor.  Bu bile bize utanç olarak yeter. Eğer hâlâ 28 Şubat’ta çekilen çilelere bakıp ben niye ınstagram ve tiktokta fotoğraflarımı sunuyorum? Diyebiliyorsan geç değildir. Amacım kılık kıyafetize karışmak değil! “Elhamdülillah müslümanım” dediği dinini yarım anlamış kız kardeşlerimi uyarmak. Haddime değildir. Evet. Ben sadece dinimiz gereği uyarı yapıyorum.  Gerisi sizin aklınız ve kalbinize kalmış.

Farabi

Farabi’nin Bilim Dünyasına Katkısı ve Tesiri

                                          Türkan Yeşil

                                                          Sütçü İmam Üniv. İİBF, Sağlık Yönetimi            

                                   yesilturkan90@gmail.com https://orcid.org/0000-0002-3051-9634

ÖZET: İslam felsefesinin kurucu önderlerinden büyük İslam filozofu Ebu Nasr Muhammed bin Muhammed bin Tarhan bin Uzluk El-Farabi, sahip olduğu fikir ve çeşitli konulardaki eserleriyle (yaklaşık 160) bilim dünyasında ayrıca büyük önem arz etmektedir. Birçok alanda ayrıntılı bilgi birikimiyle donanmış İslam filozofu, bu sayede felsefe ve dini bağdaştırmayı başarmıştır. Makale sınırları içerisinde, ilk olarak Farabi hakkında kısa ve net bilgi verildi. Daha sonra İslam felsefesi ve diğer alanlardaki katkılarına değinilerek Farabi’nin bilim dünyasındaki konumundan bahsedildi. Çalışmanın sonunda etkilenmiş ve etkilemiş olduğu şahsiyetlere yer verilerek Farabi’nin bilim dünyasına etkisi irdelendi.

Anahtar Kelimeler: Felsefe, Farabi, İslam felsefesi, El-Medinetü’l Fazıla

ABSTRACT: The great Islamic philosopher Abu Nasr Muhammed bin Muhammed bin Tarhan bin Uzlug El-Farabi, one of the founding leaders of Islamic philosophy, is also of great importance in the scientific world with his ideas and many other works. Armed with detailed knowledge in many fields, the Islamic philosopher succeeded in reconciling philosophy and religion. Brief and clear information about Farabi was first given within the boundaries of the article. Later, mentioning the philosophy of Islam and its contributions in other fields, Farabi’s position in the world of science was mentioned. At the end of the study, the influences of Farabi on the scientific world were examined by including the influenced personalities.

Keywords: Philosophy, Farabi, Islamic philosophy, El-Medinetü’l Fazıla

GİRİŞ

Çok sade bir hayat tarzı yaşamasına karşın eserleri anlam açısından yer yer karmaşıklık özelliği gösteren Farabi, özellikle dini açıdan kendinden önceki filozoflardan keskin zekası ve tahlil yeteneğiyle ayrılmış ve ortaya koyduğu felsefeyle haklı bir ün kazanmıştır.

“Büyük sistem filozoflarından biri olarak bilinen Farabi, hem kendi döneminde yaşadığı Arap-İslam kültür mirasını tam anlamıyla kavramış, hem de çağının gereği olarak araştırma ve gözlem yapmaya imkan bulduğu insanlık kültürüne de geniş bir ufuk ve derin bir bakışla yaklaşmıştır. Bundan dolayı kültür mirasımızı incelemeden ve Farabi’nin düşüncesini yaşadığı dönem çerçevesinde ele almadan onu anlamak mümkün değildir. Kısaca, ”Farabi’yi doğru dürüst okumak, ancak Farabi’nin okuduğunu Farabi gibi okumakla mümkündür.” (Muhammed Abid El-Cabiri, 2003) Farabi içinde yaşadığı ve kültürü, eserlerine yansıtmıştır. Bu nedenle de bilim dünyasına bu anlayış çerçevesinde katkı sağlamıştır. Özellikle kendinden önceki İslam alim ve filozoflarından farklı olmasını sağlayan üstün tahlil yeteneğiyle Vahdet-i Vücut özünden hareketle derin eserler ortaya koymayı başarmıştır.

“Şayanı dikkattir ki Farabi’nin temas ettiği birçok meselelere ne kendi çağdaşları temas etmiş ne de ondan sonra dört beş asır sonra gelen İslam Bilginleri temas etmişlerdi. Onun “Sonsuz Kuvvet Kitabı, Felek Hareketinin Daimliği Kitabı, Mevcudatın Başlangıcı Kitabı, İnsanlığın Başlangıcı Kitabı, Şiir Sanatının Kanunları Kitabı, Lafızlar ve Harfler Kitabı, Diller Kitabı, Musiki İlminin Ustukuslan Kitabı” onuncu asırdan fazla yirminci asır nesillerinin alıştıkları mevzulara ait kitaplardır.“ (Farabi, El-Medinetül Fazıla, 2001)

Bu nedenledir ki Farabi’nin eserleri asırlar geçtikçe de rağbet görmüştür. Değerli filozofun 1150.yıl dönümü münasebetiyle, Birleşmiş Milletler(BM) tarafından 2020 Dünya Farabi Yılı olarak adlandırılmıştır. (Qha, 2019)

  1. Farabi Hakkında

“Ebu Nasır el-Farabi,870 yılında Maveraünnehir bölgesindeki Farab kasabasının Vesiç köyünde dünyaya gelmiştir.” (Bayrakdar, 2009, s. 1-143) 

H. 257/ M.870 yılında dünyaya gelen büyük İslam düşünürü Farabi ilk felsefi eğitimini Merv’de almıştır fakat ciddi anlamda fikirlerinin oluşmasına sebep olan eğitimi ise Bağdat’ta görmüştür. (Çubukçu, Yk.)

“Uzluk oğlu Muhammed’in oğlu Ebul Nasır Farabi,İslamın fazileti ve ilmiyle övündükleri ve Garplıların fazlü ilminden geniş ölçüde faydalandıkları büyük bir Türk filozofudur.Eski İslam müellifleri,onu aynı adıyla tanınmış diğer İslam bilginlerinden ayırdetmek için isim ve künyesinin sonuna bir de “Türk”kelimesini ilave etmiş ve ona “Muhammed Ebu’l Nasır el Farabi ve Türki“ demişlerdi.” (Farabi, El-Medinetül Fazıla, 2001) 

Büyük İslam filozofu:Sosyololi,matematik,mantık,astronomi,tıp,felsefe,dil bilimi,kimya,biyoloji,siyaset ve ahlak gibi birden fazla bilim dalıyla uğraşısı olan bigi hazinesi bir zattır.Otrar Kütüphanesi’ndeki kaynaklardan fazlasıyla yararlanmıştır.Eğitim amaçlı,kendini sürekli geliştirmeye adayan Farabi’nin gezdiği Buhara, Semerkan,Bağdat… şehirleri bilinen ilim yuvalarıdır.Suriye/Şam ise  onun, hayat ve eğitim yolculuğunu noktaladığı son şahit şehirdir. (Qha, 2019)

“Düşünceleriyle hem İslâm dünyasını hem de Batı’yı derinden etkileyen Fârâbî, Doğu’da Muallim-i Evvel (Birinci Bilge) olarak adlandırılan Aristoteles’in düşünsel mirasını daha ileri taşımıştır. Bilgeliği nedeniyle Doğu dünyası kendisine Muallim-i Sânî (İkinci Bilge) adını vermiştir. İslam diniyle ortaya çıkan, dünyaya ve insana yönelik yeni anlayışla birlikte felsefeyi Orta Çağ Hristiyan dünyasında olduğu gibi sadece teolojik olmaktan çıkarmış, felsefenin varlık üzerine gerçek anlamıyla akılcı bir uğraş haline gelmesini sağlamıştır. Fârâbî, Platon’un devlet kuramının temelini oluşturan ve devleti yönetenlerin bilge, adil ve erdemli olması gerektiğini ifade eden filozof-kral kuramını kendi toplumuna uyarlayarak filozof-kral yerine peygamber veya velileri koymuştur. Fârâbî’nin en önemli eserlerinden biri, bir çeşit bilimler ansiklopedisi olan İhsâu’l-Ulûm’dur. Kitap, Latince ve İbraniceye çevrilmiştir. El-Medinetü’l Fâzıla ve el-Medinetü’l Câhile kitaplarını Bağdat’tayken yazmış, Şam’da tamamlamıştır. Kitâbü’l-Mûsika’l-Kebîr ise müzik kuramına ilişkin önemli eseridir.” (Topal, 2017)

          “ Farabi uğraştığı ilimlerin her birinde,en az bir ihtisas sahibi kadar liyakat göstermişti.Dolayısıyla ona bir alim demekten fazla bir akademi demek daha doğru olur.O, büyük bir tevazuyla “ben Aristo zmanında gelseydim onun en iyi şakitlerinden olurdum.”dern Aristo’nun en salahahiyetli muakkibi olduğuna işaret etmek istemişti.Farabi on sekizince asırda doğmuş olsaydı muhakkak surette ansiklopedistlerin en parlak zekalarından biri olurdu.Bugün aramızda yaşasaydı ilim şahikasının zirvesinden hepimize nur saçardı.Fikir tarihinde bu çapta insanlara her zaman rastlanmaz“ (Farabi, El-Medinetül Fazıla, 2001)

Filozofumuzun yalnız başına kaldığı zamanların çokluğundan olacak ki çok fazla eser yazmış ve uğraşta bulunmuştur.Bu yalnızlığın onu üretkenliğe sevk ettiğini düşünebiliriz.Bu çıkarıma Türkçeye çevrilmiş olan bu şiirinden varabilriz.

“Zamanın ters,yarenliğin faydasız;her reisin bezgin ve her başın hasta olduğunu görünce; evime kapanıp şerefimi kayırmaya kar bildim. Yanımda saklı duran ve avucumda ışıldayan, hikmet şarabından içerim. Sofra arkadaşlarım mürekkep şişeleridir; sazım onların şakırtısıdır. Bu arada dünyadan göçmüş hikmet erbabının sohbetiyle neşelenirim.”-Mamafih Farabi’nin bu muhteşem yalnızlığında hayatını süsleyen başka güzelliklerde vardı: O, zengin ruhun semasında titreşen yıldızları, mistik bakışlarla süzer, kainatın ilahi ahengini-kendi icadı olan saz ve kanun telleri üzerinde konuşturur, yeşilliklerin taravetinde, çiçeklerin zarafetinde keşfettiği hikmetin esrarı karşısında mest olurdu.” (Farabi, El-Medinet’ül Fazıla, 2001, s. 7-12)

“İbni Sina gibi bir adam, kendi müşküllerim ancak Farabi’nin kitaplarını okuyarak çözebiliyordu. İbni Ebi Usaybia’ya göre Farabi iki yüzden fazla kitap ve risale yazmıştı. Bunların bir kısmı onun olmasa bile yarısından fazlası, kendi kaleminden çıkmıştır. Misal olarak kendisine aidiyetleri muhakkak olan birkaç kıta ve risale ismi veriyorum:

  • Felsefe, Mantık, Ahlak ve Ruh bilimi hakkında: a) Felsefe Kelimesinin Manası, b) Eflatun ve Aristo’nun Felsefeleri, c) Akıl Kitabı, d)Kıyas Sanatları, e)Burhan Kitabı, f) Ahlak Kitabı, g)Nefsin Mahiyeti Hakkında Risale.
  • Metot Hakkında: a) Bir ve Birliğin Kitabı, b) Birliğin Bölümleri Hakkında Risale.
  • Tasnif Hakkında: a) Tümlerin Derecelerine Göre Tasnifi, (Kitabü Meratibil Ulüm) b) İlimlerin Sayısı (Kitabü İhsai Ulüm)…” (Farabi, El-Medinet’ül Fazıla, 2001) 

      Farabi’nin önem arz eden bazı eserleri:

“Anadili olan Türkçe’nin yanında Arapça, Farsça, Süryanice ve Yunanca biliyordu. Farabi çalışmalarının sonucunda birçok kitap ve risale yazmıştır. Bunlardan en bilinenleri şunlardır:

1. Arau Ehli’l-Medineti’l-Fadıla

2. es-Siyasetu’l-Medeni (Mebadiu’l-Mevcudat)

3. İhsa’u’l-Ulum

4. Tahsilus-Seade

5. el-Cem’ Beyne Re’yeyi’l-Hakimeyn

6. Risale fi’l-Akıl

7. Kitabu’l-Mille

8. Kitabu’l-Hurup

Farabi toplumla ilgili görüşlerini çeşitli eserlerinde açıklamıştır. Ama onun başyapıtları kesinlikle toplumsal içeriklidir. Bunlar, Arau Ehli’l-Medineti’l-Fadıla es-Siyasetu’l-Medeni, Tahsilü’s-Saade ve Mille’dir.” (Leblebitozu, 2017)

Kitaplarının gerek sayıca gerekse de niteliği bakımından tek tek aktarmak yerine, bilim dünyasında büyük yankı uyandıran eserlerine yer vermek uygun görüldü.

         Tüm bu eserlerin üstadı üretken ve özgün filozof Farabi, 950 yılında Suriye’nin Şam şehrinde hayatına veda etmiştir. (Qha, 2019)

  2.Felsefenin Tanımı 

Felsefenin net bir tanımını yapmak mümkün değildir. Ayrıca bu felsefenin doğasıyla çakışır. Çünkü felsefenin isim tanımlaması da içeriği gibi net ve kesin açıklamaları olduğu gibi kabul etmez ki kabul edilecek olunursa; bu bilgi tanımlamasının kapsamına müdahil olur. İkisini ayırt edecek örnek verecek olursak: Özne ile nesne arasındaki sorgulama ilişkisi felsefenin konusudur. Fakat ikisinden elde edilen sonuç ise  onların bilgisidir. Felsefe, sadece doğal olanların değil aynı zamanda doğal olmayanların da sorgulandığı, anlamaya çalışıldığı ve açıklamaya çalışıldığı değişken yapılı ayrı bir alandır. İlk olarak Greklerin doğa konusunda ki meraklarından türetilmiş olsa da daha sonraları yayılmış ve köklenip teorilerle genişletilmiştir. Ayrıca da Türkçe de bilgelik sevgisi (Philosophia) anlamına gelir. Amaç hiçbir zaman bilgiyi kesin kabul edip üzerine konuşmamak olmamıştır. Bilgiyi aramak, elde etmek ve onu sevmektir. Her şeyin üzerine düşünme özgürlüğüne sahip olmak, anlamlandırabilmektir… Bunlar sadece genel anlamda yapılan tanımlama çalışmalarıdır. Bir nevi felsefenin ne olduğunu açıklama niteliği taşıyan anlamlandırmalardır. (TOPDEMİR, 2009)

             “Felsefe kavramının kökeni, Yunanca “philo” ve “sofia” kavramlarından oluşmaktadır. İlk defa Yunanca kullanılmasından dolayı felsefenin Yunanlarla birlikte başladığını söyleyebiliriz. Philo ve sofia kavramlarının “hikmet sevgisi” anlamına geldiği birçok kaynakta belirtilmiştir.“ (KARA, Farabi’de İdeal İnsan, 2016)

“Felsefenin sözlük anlamı (ilm-i Hikmet / hikmet sevgisi / philosophy / filasofia),bir dünya görüşü, varlık hakkında genel bir teori, insanın gücü ölçüsünde külli olan varlıkların hakikati, mahiyeti ve sebeplerini bilmesidir. Varlık, bilgi ve değer alanlarıyla ilgili problemleri akılcı ve tenkitçi yöntemlerle inceleyen ve temellendiren sistemli fikri faaliyetler bütünü gibi farklı şekillerde tanımlanmaktadır. Nitekim felsefe kavramı, İlk Çağ’dan itibaren farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bunun neden,felsefe alanında meydana gelen değişikliklerdir. Felsefeye ilk olarak bütün bilimleri içine alan evrensel bir bilim unvanı verilmiştir…Kindi’ ye göre felsefe, insan sanatlarının değer ve mertebe bakımından en üstünüdür. Felsefe, insanın gücü ölçüsünde varlığın hakikatı bilmesidir. Filozofun bilgiden amacı gerçeğin bilgisini yakalamak, davranışların amacı ise gerçeğe göre davranmaktır.” (KARA, Farabi’de İdeal İnsan, 2016)

 2.1. Farabi’nin Felsefesi (İslam Felsefesi)

          Farabi’nin ilk gayesi Aristo’yu tanımaktı. Onun ve Eflatun’un Arapçaya çevrilmiş eserlerinden faydalanarak Yunan Felsefesinden yani Yeni Eflatuncu metotla İslami görüşünü birlikte düşünmüştür. Bu konuda ilk ciddi çalışmayı Farabi yapmıştır. Kindi’nin Aristo’dan etkilenmediğini düşünemeyiz çünkü: Kindi de Aristo’yla ilgilenmiştir. Kendisinden yıllar sonra gelmiş olan Farabi’nin farkı ise Meşşaiyye felsefesi ve Aristo’dan aldıklarıyla yetinmemiş olmasıdır. Teorisi, daha doğru bir ifadeyle İslam felsefesine yeni soluk getirmesi onun Kur’an’dan, Eflatun’dan ve Plotinos’ dan aldıklarını harmanlayarak ortaya koymasıdır. (ÇUBUKÇU, Yk.)

“… Tasnif, bir filozofun ilim ve metot anlayışının yanı sıra onun dünya görüşünü de yansıtması bakımından önemlidir. Kindî’ den sonra Fârâbî de bu amaçla (sınıflandırma) kaleme aldığı İḥṣâʾü’l-ʿulûm’ da kendi dönemindeki ilimlerin tasnifini yapmış, her ilmin tanımını, teorik ve pratik açıdan değerini belirterek eğitim ve öğretimdeki önemine işaret etmiştir. Fârâbî Taḥṣîlü’s-saʿâde, et-Tenbîh ʿalâ sebîli’s-saʿâde ve et-Tavṭıʾ e adlı eserlerinde de daha muhtasar bazı tasnifler vermektedir. Filozof önce ilimleri beş ana başlık altında sınıflandırır, sonra da aşağıda görüldüğü şekilde her ilmin kapsamındaki diğer ilimleri sıralar: 1. Dil: Sarf, nahiv. 2. Mantık: Organon’ un kapsamında yer alan sekiz kitap. 3. Matematik: Aritmetik, geometri, optik, astronomi, müzik, mekanik. 4. Fizik ve Metafizik (burada fizikten maksat Aristo’nun tabiat ilimleri alanındaki sekiz kitabıdır). 5. Medenî İlimler: Ahlâk, siyaset, fıkıh, kelâm“ (KAYA, 1995)

“Farabi’ye göre felsefe, en yüksek hikmeti arama ve sevme anlamına gelmektedir. Buna bağlı olarak filozof en yüksek hikmeti seven ve arayan kimsedir. Hakiki anlamda filozof,…nazari ilimlere sahip olan ve bu ilimleri imkanları ölçüsünde kullanma gücüne sahip olan kişidir.” (KARA, Farabi’de İdeal İnsan, 2016, s. 91-95) Buradan varılan sonuca göre: Kindi ile Farabi’nin hikmet konusunda ortak düşüncelere sahip olduklarını ve felsefeyle filozofluk kavramının aynı anlamı ifade ettiği söylenebilir.

Farabi’ye göre felsefe öğrenmek; yüce yaratıcıyı (Allah) bilmektir. Onun, değişmeyen hareket etmeyen ve tüm mertebelerin en üstünde olan yegane güç olduğunu savunur. Ay üstü mertebede olan yüce yaratıcı, ay altı alemdeki tüm varlıklardan üstün özelliklere sahiptir. Bu nedenledir ki temel görev olarak, filozofun ona benzemesi gereklidir. (Farabi, Risale Fima Yenbaği En Yukaddeme Kable Te’allimi’l-Felsefe, 2010) 

Önceki sayfalarda değinildiği gibi Farabi’yi Farabi yapan, yani onu çağdaşlarından özel kılan fikirlerinin omurgası; varlıkların oluşumlarını Platon, Aristo ve Plotinus’un teorilerini üstün tahlil yeteneği sayesinde İslam inancıyla birleştirmesidir. (ADAMSON & TAYLOR, İslam Felsefesine Giriş, 2008).”O, felsefi sisteminde, Aristoteles’in felsefesini Plotinusçu görüş üzerinden İslam inancıyla uzlaştırmaya çalışmaktadır.“ (ÇİLİNGİR, 2009) 

“Yakın ve orta doğunun ilerici düşünürleri, Aristo’ya büyük bir saygı ile davrandılar. İslâm skolastiği, büyük Yunan filozoflarının metinlerini yanlış anladı. Öyle ki yeni Platoncuların ruhunda, yalnızca mantık yorumlandı. Bartold şöyle yazar : ‘Platon ve Aristo’nun öğretisi (Yeni Platonculuk’ta sonraki gelişmesiyle) açık fark tamamen oluşmadı; Aristo tarafından gerçekte Platon’un öğretisini tekrar eden teoloji yazıldı.’

El-Farabi, gerçek Aristo’yu tanıdı ve felsefenin gelişme yolunu Aristotelesçilik tarafına çevirmeyi amaç edindi. Onun çeşitli yorumcular tarafından ileri sürülen mistik katmanlardan Yunan düşünürlerin öğretisini serbest bırakmayı başardığını söylemek gerekir. Ona henüz hayattayken orta doğuda “İkinci Aristo” adını vermeleri bir tesadüf değildir.” (Sabah, 2017)

Farabi’nin ontolojisini ve özellikle İslam Felsefesinin temellerini net inşa eden İlk filozof olması nedeniyle, onu anlamak için öncelikle Allah’ı kavrayacak olan akıldan ve aklın mertebelerinden özetle bahsetmekte yarar vardır: “Akıl, Yunanca nous, Latince  ratio  ve intellectus ’un karşılığı olarak kullanılan Arapça bir terimdir. Sözlükte akıl, insanları diğer canlılardan ayıran ve onu sorumlu kılan temyiz gücü, düşünme ve anlama melekesidir. Felsefi bir terim olarak akıl, varlığın hakikatini idrak eden, maddi olmayan; fakat maddeye tesir eden basit bir cevher; maddeden şekilleri soyutlayarak kavram haline getiren ve kavramlar arasında ilişki kurarak önermelerde bulunan, kıyas yapabilen güç demektir.” (VURAL, 2011) Etkilenmiş olduğu diğer büyük filozofların akıl kavramına yönelik açıklamaları mevcuttur.

Platon da Aristo da genel felsefi görüşüne uygun şekilde akıl tanımlaması yapmıştır:

“Platon aklı, ruhun ölçüp biçen, hesap yapan, enine boyuna düşünen parçası olarak tanımlar. Buna göre aklın işlevi, daha iyi ya da daha kötü olan, bir bütün olarak ruhun iyiliğini gözetecek şekilde hesaplamaktır.” (CEVİZCİ, 2012) 

“Aristoteles’e göre akıl, insan nefsinin düşünme gücüdür. Düşünme gücü, filozofun nus ve logos kavramlarını içeren, işlevi düşünme olan nefse ait bir yetidir.“ (Aristoteles, 1998)

“Kindi, aklın mahiyet ve fonksiyonlarını ayrı bir risalede ele alarak yorumlayan ilk İslam filozofudur.“ (BOLAY, 1989)

“Kindi, Risale Fi’l Akl adını taşıyan eserinde aklın mahiyet ve fonksiyonlarını dört grupta kategorileştirmiştir:

  1. Sürekli hareket halinde bulunan faal akıldır.
  2. Nefiste güç halinde bulunan akıldır.
  3. Nefiste güç halinden fiil alanına çıkan müstefad akıldır.
  4. Beyani/Zahir akıl: (Müstefad aklın aktif hali)“ (Kindi, 2010)    

 Farabi’nin akıl konusunda Kindi ile aynı fikirde olup, bu dört ilkeyi aynen işlediği görülür. Ayrıca bu mertebeler nefsin mertebeleri olarak da geçer…

“Farabi felsefesinde, yaratılış probleminin çözümünde Sudur teorisini öne süren ilk İslam filozofudur. Sudur teorisi, Farabi’den sonra İbni Sina tarafından daha da genişletilmiştir. Filozoflarımızın teorisi iki ana prensibe dayanmaktadır. Birincisi, öz ve varlık meselesini içeren mümkün varlık ve vacip varlık arasındaki ayırımıdır. İkincisi de, vacip varlık ile mümkün varlık arasındaki ilişki sorunudur. Onların dayandığı ilke;’ birden sadece bir çıkar.’ ilkesidir. (KARA, Farabi’de İdeal İnsan, 2016)                                                      

“Farabi’nin felsefi anlayışını kısaca açıklayacak olursak:“ İslam felsefesine zihinciliği getirmekle kalmamış, bu felsefenin ilk kez kapılarını açan da kendisi olmuştur. O, metafiziğe mantık yoluyla ulaşmış, İslam diniyle felsefe arasında sıkı bir ilişki kurmuştur. (Cemil Sena)“ (Sabah, 2017) 

Konuyu sonlandırmadan önce Farabi’nin felsefesini, çeşitli şekillerde ele alıp methedenler olduğu gibi, onu anlamayıp veyahut filozof olarak inceleme, yorumlama vb. metotlarla kümülatif felsefe sistemine hizmet ettiğini göz ardı ederek eleştirenler de olmuştur. Bunlardan ayrı olarak Yunan felsefesinden hareketle İslam’ı uzlaştırması da özellikle Gazali gibi filozofların eleştirileri oklarına maruz kalmıştır. (Yıldız, 2009)

           Farabi’nin Felsefesini özetleyen bu cümleleriyle bu başlığın konusunu nihayetlendirelim: ” 

‘Hiç bir şey kendi kendisinin nedeni olamaz. Çünkü nedenin kendisi, oluşandan öncedir.’ (Sabah, 2017)

‘Hiç bir şey kendiliğinden yok olmaz, böyle olsaydı, var olmazdı.’

‘Erdemlerin en büyüğü bilimdir.’ 

‘İnsan, bazen bir tesadüfle güzel işler yapar. Bazen de bu güzel işleri isteyerek değil, herhangi bir baskı altında yapmış olur. Böyle yapılan işler, mutluluk getirmez.’ ” (Sabah, 2017)

3.El-Medinetü’l Fazıla

Farabi’nin bütün eserlerine bakıldığında konuların hiyerarşik çerçeve de ele alındığı görülür. En önemli eserlerinden olan ve ayrıca İslam Klasikleri içerisinde yer alan El-Medinetü’l Fazıla adlı eserinde, İdeal İnsan eserinde ve diğer eserlerinin çoğunluğun da konuyu genişçe açıklamıştır.

Varlıkları hiyerarşik şekilde en üstünden en alt tabakaya yani en kemalden en eksik/kusurlu olana doğru açıklamıştır. Bu mertebeler ilk nedenden hasıl olmuştur. İlk neden bütün güzel özelliklere kendiliğinden sahiptir. Diğer mertebedekiler gibi var olması için kendinden üstün kimse olamaz. Çünkü varlıkların en üst mertebesi olan Allah, tüm kusurlardan münezzehtir. En üst tabaka Allah’tır. Ay üstü ve ay altı alem olarak sıraladıkları içerisinde normal varlıklar ay altı alemdedir. Bu mertebeler içerisindeki en büyük tanımlayıcı unsur olarak akıl mertebelerini kullanmıştır. Faal akıl vasıtasıyla, teorik olarak bulunan bilkuvve akıl bilfiil akla dönüşür. Bunu ışık sayesinde var olan bir objenin görünür hale gelmesiyle gözün o cismi görmesini örnek gösterir. Gök cisimlerini de bilfiil akıl olarak tanımlar. Müstefad aklı ise bilkuvve akıl ile bilfiil akıl arasında bir tür köprü görevi görür. Kazanılmış/edinilmiş akıldır. İnsanların ulaşabilecekleri en yüksek akıl seviyesidir. Filozofluk ve peygamberlik gücünü birleştirdiği ideal insan ise diğer insanların yönetici konumundadır. Bu insanı farklı kılan büyük bir özelliği de muhayyile (hayal etmek, tasavvur) gücüne sahip olmasıdır. Bu üstün özelliklere sahip filozof-peygamber siyasi zekaya da sahiptir. Erdemli şehri yönetecek olan kişi de budur. Varlıkların oluşumundaki sıralama bahsettiğim şehirler içinde geçerlidir. Erdemli şehirden türedi ve fasık birçok şehri özellikle sosyolojik bilgi birikiminin ağır basan fikirleriyle açıklamaktadır. (Farabi, El-Medinetü’l Fazıla, 2001)

Bu eseri dışında, ilk gözlemler de sadece sosyolojik gibi görünse de siyasi, dini ve felsefi açıdan da bazı eserlerinde aynı konulara yer vermiştir. Bu çok yönlü fikirlerin İslam düşüncesiyle bağdaştırılmaya çalışması, Farabi eserlerinin farklılıklarını ortaya koyması nedeniyle önem arz etmektedirler.

“İslâm felsefesi geleneğinde siyâset felsefesinin gerçek kurucusunun Fârâbî olduğu konusunda tam bir kanaatın mevcut olduğu bilinen bir gerçektir. Ancak ifade etmek gerekir ki Fârâbî, kafasında kurgulamış olduğu siyâsi nazariyelerini metafizik bir zemin üzerine temellendirmeyi amaçlamaktadır. Bu nedenle bu alanda yazmış olduğu eserlerinde ontoloji, kozmoloji, psikoloji ve siyâset felsefesi ile ilgili bilgiler iç içedir. Karşılaştırmasını yapacağımız eserlerin dışında(El-Medinetü’l Fazıla ve Es-Siyasetü’l Medeniyye/Mebadiü’l Mevcudat) Fârâbî’nin metafizik ve siyâset felsefesi ile ilgili konuları ele aldığı başka eserleri de vardır. Bunlar, Fusûlü’l-medeni, Risaletü’t-tenbih ala sebîli’s-saade, Kitabu’l-mille, Risale fî’s-siyâse, İhsau’l-ulum Telhîsü nevâmis-i Eflâtûn, Tahsilü’s-saade gibi eserleridir. Ancak Fârâbî’nin el-Medînetü’l-fâzıla ve es-Siyâsetü’l-medeniyye adlı eserleri belki de bu konudaki düşüncelerinin ulaşmış olduğu son noktayı göstermeleri bakımından önemlidir.” (BOZYİĞİT, 2018) 

Ayrıca Farabi, adı geçen eserinde şehirlerin erdemli olanını vücudun hakim uzvuna benzetmektedir. Ona göre diğer uzuvların işleyişindeki bir aksaklık neticesinde nasıl ki (hakim organ) kalp bu sorunu gidermek için harekete geçer, şehirdeki bozukluk durumunda da şehrin en üst yetkilisi de hakim organın vazifesine benzer şekilde müdahalede bulunur. En üst yönetici olarak bahsi geçen kişinin peygamber-filozof olarak Hz. Muhammed’den (s.a.v) olduğu yönünde açıklamalar mevcuttur. İnsanlar arasındaki bu hiyerarşik düzenin benzerini bu açıdan incelediğimizde şehirler arasında da kurulduğu gözlemlenir. Farabi, bu mertebe sahiplerini gelişi güzel veya sosyal statülerine göre değil, belirlemiş olduğu bazı kurallar çerçevesinde sıralamıştır. Örnek olarak: Hiçbir vasfı olmayan, maddeden soyutlanmış en alt katmanın zıt kutbunda yani en üst mertebedeki muhayyile gücüne sahip yönetici, hem filozof hem peygamberlik meziyetlerini bir arada taşıyan kişidir. Şehirler konusunda da Erdemli Şehir olan El-Medinetü’l Fazıla’ yı mertebe bakımından peygamber-filozof mertebesiyle bir tutulabilir. Bu nedenden ötürü olacak ki Erdemli şehri yönetme yetkisini peygamber-filozof vasfını taşıyan üstün kişiliğe yakıştırmıştır. (Farabi, El-Medinetü’l Fazıla, 2001)

4.Farabi’nin Etkilendikleri ve Etkiledikleri

İlk olarak Yunan felsefesindeki büyük öğretmen ve öğrencisinden etkilenmiştir. Aristo(sebeplik metafizik) ve Eflatun’a değinmişken başöğretmen Sokrates’ten etkilenmediğini dolaylı dahi olsa düşünmek, tutarlılıkla bağdaşmaz. Bunun nedeni evrensel ve kümülatif sisteme dayalı felsefe de her filozofun kendinden sonrakine çalışmalarını miras bırakmasıdır. Tam da bu nokta da Farabi ünlü düşünür Aristo’yu anlamaya çalışmış ve öğrencisi Platon’un görüşleriyle birleştirerek, Aristo’nun mantığını sistemleştirmiş ve daha da genişletmiştir. İslam felsefesinin en etkili önderi olmasının nedeni bilgileri birleştirerek yeni bir felsefi akıma imzasını atmasındandır. (Leblebitozu, 2017)

 Ayrıca etkilendiği büyük düşünürler arasında Batlamyus (Astronomi), Plotinus (Sudur teorisi) gibi filozofların teorileri, kozmolojisinin ana omurlarını oluşturur.  (ADAMSON & TAYLOR, İslam Felsefesine Giriş, 2008) 

Etkilediği ünlü bilim insanlarının bazıları şunlardır: İbni Sebin, İbn Bacce, Ahmedi Hani, Leo, Strauss’tur … (Wikipedi Özgür Ansiklopedi, yk.)

Etkilendiği  konulardan biri de hiç şüphesiz musikidir. Musiki de Aristo, Themistus ve Öklid’in eserlerinden etkilenmiş ve hatta onların eksik ve yanlış yazdıklarını düzeltme imkanına sahip olarak musiki konusunda ileriye gitmiştir. Musiki ilmini de kendi içerisinde ameli ve nazari olarak ele almıştır. Bu konu da Muallim-i Evvel adıyla haklı olarak anılmayı başarmıştır. Bu konu da önemli eserler yazmıştır. Ayrıca ses fiziği konusunda da farklı ve yeni sonuçlara ulaşmıştır. Musiki alanında yazdığı bazı eserler:El-Musika’l-Kebir, Kitab fi’l-ika’at… (JEBRINI, 1995)

Sonuç

Bir yazar, astronom, filozof ve müzisyen kimliğine sahip Farabi, asırlar önce ortaya atılmış teorileri tekrarlamak ya da onları olduğu gibi kabul ederek filozof kimliğinden uzaklaşmak yerine; üstün tahlil yeteneğiyle gözlemler yapmış ve bilgi dağarcığını sürekli geliştirmiştir. Farabi, özgün bir kimlikle çağlar sonra bile, onun mertebe anlayışıyla tabir etmek gerekirse; çocuk kitaplarını okuyan nesilden başlayarak bilim insanlarına kadar küresel çapta haklı bir üne kavuşmuştur. Farabi, farklı konularda birçok eser yazma başarısı dışında, eserlerindeki bilgilerin farklı alanlarda olmasına rağmen tutarlı olması onun tahlil ve sentez sonucu uzlaştırma ustalığını gösterir. Etkisini ve katkısını sadece bsılı eser sayısıyla göstermeye kalkışmak Farabi’ye karşı büyük bir kusur işlendiğini gösterir. Nitekim onun fikirleri, geliştirdikleri ve  öğrencilerinden faydalanılması miras olarak bıraktığı nitel faydaların sadece somutlaştırılmış bir kısım örnekleridir.

KAYNAKÇA

Leblebitozu. (2017, Temmuz 31). Haziran 28, 2020 tarihinde Leblebitozu Web Sitesi: http://www.leblebitozu.com/farabi-eserleri-ve-hayati/ adresinden alındı

Leblebitozu. (2017, Temmuz 31). Haziran 28, 2020 tarihinde Leblebitozu Web Sitesi: http://www.leblebitozu.com/farabi-eserleri-ve-hayati/ adresinden alındı

Sabah. (2017, Ocak 26). Haziran 28, 2020 tarihinde Sabah web Sitesi: https://www.sabah.com.tr/egitim/2017/01/26/farabi-kimdir-felsefesi-nedir#:~:text=El%2DFarabi%2C%20ger%C3%A7ek%20Aristo’,serbest%20b%C4%B1rakmay%C4%B1%20ba%C5%9Fard%C4%B1%C4%9F%C4%B1n%C4%B1%20s%C3%B6ylemek%20gerekir. adresinden alındı

Sabah. (2017, Ocak 26). Haziran 28, 2020 tarihinde Sabah Web Sitesi: https://www.sabah.com.tr/egitim/2017/01/26/farabi-kimdir-felsefesi-nedir adresinden alındı

Sabah. (2017, Ocak 26). Haziran 28, 2020 tarihinde Sabah Web Sitesi: https://www.sabah.com.tr/egitim/2017/01/26/farabi-kimdir-felsefesi-nedir adresinden alındı

Sabah. (2017, Ocak 26). Haziran 28, 2020 tarihinde Sabah Web Sitesi: https://www.sabah.com.tr/egitim/2017/01/26/farabi-kimdir-felsefesi-nedir#:~:text=El%2DFarabi%2C%20ger%C3%A7ek%20Aristo’,serbest%20b%C4%B1rakmay%C4%B1%20ba%C5%9Fard%C4%B1%C4%9F%C4%B1n%C4%B1%20s%C3%B6ylemek%20gerekir. adresinden alındı

Qha. (2019, 12 20). Haziran 29, 2020 tarihinde Qha Web Sitesi: https://qha.com.tr/haberler/birlesmis-milletler-2020-yi-farabi-yili-ilan-etti/134013/#:~:text=B%C3%BCy%C3%BCk%20T%C3%BCrk%20bilgini%20ve%20filozof,D%C3%BCnya%20Farabi%20y%C4%B1l%C4%B1%20ilan%20etti. adresinden alındı

Qha. (2019, Aralık 20). Haziran 29, 2020 tarihinde Qha Web Sitesi: https://qha.com.tr/haberler/birlesmis-milletler-2020-yi-farabi-yili-ilan-etti/134013/#:~:text=B%C3%BCy%C3%BCk%20T%C3%BCrk%20bilgini%20ve%20filozof,D%C3%BCnya%20Farabi%20y%C4%B1l%C4%B1%20ilan%20etti. adresinden alındı

Qha. (2019, Aralık 20). Haziran 29, 2020 tarihinde Qha Web Sitesi: https://qha.com.tr/haberler/birlesmis-milletler-2020-yi-farabi-yili-ilan-etti/134013/#:~:text=B%C3%BCy%C3%BCk%20T%C3%BCrk%20bilgini%20ve%20filozof,D%C3%BCnya%20Farabi%20y%C4%B1l%C4%B1%20ilan%20etti. adresinden alındı

ADAMSON, P., & TAYLOR, R. (2008). İslam Felsefesine Giriş. (M. Kaya, Çev.) İstanbul: Küre Yayınları.

ADAMSON, P., & TAYLOR, R. (2008). İslam Felsefesine Giriş. (M. KAYA, Çev.) İstanbul: Küre yayınları.

Aristoteles. (1998). Nikomakhos’a Etik. (S. Babür, Çev.) Ankara: Ayraç Yayınevi.

Bayrakdar, M. (2009). İslam Felsefesine Giriş. Ankara: TDV Yayınları.

BOLAY, S. H. (1989). Akıl. İstanbul: Türkiye Diyanet İşleri Ansiklopedisi.

BOZYİĞİT, A. (2018, Mart). Farabi’nin El-Medinetü’l Fazıla ve Es-Siyasetü’l Mediniyye(Mebadiü’l Mevcudat) Adlı Eserlerinin Karşılaştırılması. Kutadgubilig Felsefe-Bilim Araştırmaları(37), 481-501.

CEVİZCİ, A. (2012). Felsefe Tarihi. İstanbul: Say Yayınları.

ÇİLİNGİR, L. (2009). Farabi ve İbn Haldun’da Siyaset. Ankara: Araştırma Yayınları.

ÇUBUKÇU, D. D. (Yk.). Türk Filozofu Farabi’nin Din Felsefesi. Ankara.

Çubukçu, D. D. (Yk.). Türk Filozofu Farabi’nin Din Felsfesi.

Farabi. (2001). El-Medinetül Fazıla. (N. DANIŞMAN, Çev.) Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.

Farabi. (2001). El-Medinetül Fazıla. (N. Danışman, Çev.) Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.

Farabi. (2001). El-Medinetü’l Fazıla. (N. DANIŞMAN, Çev.) Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.

Farabi. (2001). El-Medinetü’l Fazıla. (N. DANIŞMAN, Çev.) Ankara: Mıllı Eğıtım Bakanlığı Yayınları.

Farabi. (2001). El-Medinet’ül Fazıla. (N. Danışman, Çev.) Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.

Farabi. (2010). Risale Fima Yenbaği En Yukaddeme Kable Te’allimi’l-Felsefe. (M. Kaya, Çev.) İstanbul: Klasik Yayınları.

JEBRINI, A. (1995). Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. Haziran 29, 2020 tarihinde Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi Web Sitesi: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi adresinden alındı

KARA, N. (2016). Farabi’de İdeal İnsan. TC Ankara Üniversitesi, Felsefe ve Din Bilimleri(İslam Felsefesi)(Yüksek Lisans Tezi). Ankara: TC Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

KARA, N. (2016). Farabi’de İdeal İnsan. TC Ankara ÜNİVERSİTESİ, Felsefe ve Din Bilimleri(islam Felsefesi). Ankara: TC Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü(Yüksek Lisans Tezi)ı.

KARA, N. (2016). Farabi’de İdeal İnsan. Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe ve Din Bilimleri, Ankara.

KARA, N. (2016). Farabi’de İdeal İnsan. Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü(Yüksek Lisans Tezi), Felsefe ve Din Bilimleri, Ankara.

KAYA, M. (1995). Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. Haziran 28, 2020 tarihinde Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi Web Sitesi: https://islamansiklopedisi.org.tr/farabi#1 adresinden alındı

Kindi. (2010). Risale Fi’l Akıl. (M. Kaya, Çev.) İstanbul: Klasik Yayınları.

Muhammed Abid El-Cabiri. (2003). Felsefi Mirasımız ve Biz. (A. Aykut, Çev.) İstanbul: Kitabevi Yayınları.

Şerif, M. (2000). Klasik İslam Filozofları ve Düşünleri. istanbul: İnsan Yayınları.

Topal, D. (2017, 10 20). Haziran 27, 2020 tarihinde TÜBİTAK Genç Bilim: https://bilimgenc.tubitak.gov.tr/makale/el-farabi adresinden alındı

TOPDEMİR, D. D. (2009). Felsefe Nedir? Bilgi Nedir? Türk Kütüphaneciliği(23), 119-133.

VURAL, M. (2011). İslam Felsefesi Sözlüğü. Ankara: Elis Yayınları.

Yıldız, M. (2009). Farabi’nin Toplum ve Devlet Görüşü. Doktora Tezi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe ve Din Bilimleri Ana Bilim Dalı, Kayseri.

Wikipedi Özgür Ansiklopedi. (yk.). Haziran 29, 2020 tarihinde Wikipeda Web Sitesi: https://tr.wikipedia.org/wiki/F%C3%A2r%C3%A2b%C3%AE adresinden alındı.

GÖNÜLLERİN KIBLESİ KUDÜS

Ne zamanki ilk kıblede okundu ezan.Ne zamanki peygamber ayak bastı o vakit sırlandı gönlümüz.Hepsine kucak açtık hepsini anlamaya çalıştık.Ama ayrımcılık yapmadan duran olur mu yeryüzünde.O zaman ayrıldı Müslüman o zaman bozuldu nizam.Yahudi tutturdu Kral Davut başkent ilan etmişti diye.Oğlu Süleyman mabedi neticesiyle bizimdir demeye.Hatta daha eskiye bakacak olursak Hz.İbrahim’in Moriah Tepesi/Tapınak tepesi’de oğlu ishak’ı kurban etme olayını işaret olarak kabul etmektedirler.Ağlama duvarı’nın bir yüzünü ibadetleri için kullanabiliyorlar.Diğer yüzünü müslümanlar kullanmaktadır.Bu tartışmaların bitmek bilmediği konuya Hristiyanlarda dahildir.Konstantin’in annesi Helena’nın gerçek haçı bulduğunu iddia ettiğe yere bir kilise yapılmış.Bu yüzden çevreden Hristiyanların gelip ziyaret etmesiyle sahiplenme olayı iyice oturmuş.Kudüs için 324 yılına tekabûl eden o zamanlar yeni bir süreçti.Halife Hz.Ömer’in 638 yılında Kudüs’ü fethiyle bu defa sahne müslümanlardadır.Bu sahne uzunluğu 1400 yıl sürmüştür.Bir asırlık Haçlıların eline geçmiştir.Bu süreçte diğer din mensuplarına karşı olumsuz bir tavır sergilemişlerdir.Müslümanların elinde bulunduğu zaman boyunca tüm dinlere kapı daima açık tutulmuştur.Selahaddin Eyyubî’nin Haçlılar’dan Kudüs’ü geri almasıyla barış ve adil ortamı tekrar sağlamıştır.Tabiiki zamanla Yahudilerin farklı iddiaları ve siyonistlik safsatasının da öne sürülmesiyle müslümanlara iğrenç iftiralarda bulunmuşlardır.Kendi ayrımcılık politikalarını müslümana atfetmişlerdir.Kudüs sorununda uzlaşmaya varmak istemeyen İsrail’in nefretini sürekli kusmasıyla gündemdedir.Bugün bekletme,gerçek zulümlerinin ifşa görüntülerini yok etmeye çalışmakla kendilerini temize çıkarma çabaları boşadır.Biliriz ki karadaki balığın uzun süre hayatta kalma şansı yok gibidir.Kirli ayaklarıyla, kendi mekânlarıymış gibi mescite giriş yapanlara kimlik sorgulamaları kendileri gibi adî bir durumdur.Bu yetkiyi veren sözde birleşme sağlayan devletler hırsıza altını emanet ettiklerinin fazlasıyla farkındalar.İyi insanlar adîl dövüşürler.Belki karşımızda dövüşecek adam kalmadığından beklemedeyiz. Aslında biz zaten bizim olan için kendimizi kanıtlamaya çalışırsak tam da o zaman kaybederiz.Namaz nasıl müminin miracıysa dünyanın aşık olduğu zamansız sevgilinin de miracı Mescid-i Aksa’dır.Kudüs gönülleri fethetmiştir.Bizim üç evimizden biridir.O evlere sahip olduğumuz için bundan vazgeçmeyi düşünmek Kudüs’e ihanettir.Sevgiliye ihanettir.Hz.Ömer, Selahaddin Eyyubî,Hz.Süleyman ve nicesiyle şanlı devletleri yok saymaktır.Uzakta olmak onun bize ait olmadığı anlamına gelmez.Gün gelir eskisi gibi çevresindeki Kervansaraylarda dinleniriz.Başka bir gün doğar medresesinde eğitim görürüz.Günler yeryüzünde bitinceye kadar ibadette ederiz mescitlerinde.Kudüs’le vuslat yakındır.Çünkü bu ayrılık içten duaları çoğalttı.Sevenlerin yüreklerini büyüttü.Allah sabredenlerle beraberken hangi güç başına bela almak ister ki…